Türkiye, Saray Rejimi tarafından yeni ve sonuçları çok acı olacak bir uçuruma doğru sürüklenmektedir. Şimdiye kadar Suriye savaşında kışkırtıcı roller üstlenen, cihatçı çetelere destek olan ve emperyalizmin bölgedeki operasyonlarının taşeronluğunu yapan Saray Rejimi, şimdi de ülkemizi sıcak bir savaşın içine sokmaktadır. “Barış Pınarı” adı verilen savaş girişimi, bölgemize ve ülkemize büyük acılar ve kayıplar getirecektir.
Suriye’nin kuzeyindeki Kürt bölgesini hedef alan girişimin amaçları bellidir: Bölgede IŞİD’i durduran güç olan Kürt halkını etkisizleştirmek; cihatçı çetelere Suriye’de savaşa devam edebilmeleri için bir cep yaratmak; IŞİD canilerinin sorumluluğunu üstlenerek bölgenin terör destekçisi güçlerinden olmak; Suriye’deki savaşı şiddetlendirmek ve masada yerini korumak; ülke içinde giderek zedelenen iktidar gücünü savaş ve kan atmosferinde yükseltmek…
Emperyalizmden de ülkemizi emperyalizmin taşeronu haline getirenlerden de hesap sorulacak!
Söz konusu girişimin emperyalizmin açtığı alan sayesinde hayata geçirilebildiği de açıktır. Saray Rejimi’nin ve onun sözde ‘sol’ destekçilerinin anti-emperyalizm hamasetlerine rağmen, ABD’nin belirli bölgelerden çekilmesi ve sürece müdahil olmayacağını ilan etmesi, bu girişimin öncelikli koşuludur. ABD yönetimi içinden gelen farklı seslere rağmen, bizzat ABD Başkanı tarafından verilen kararın niteliği açıktır. Saray Rejimi, bir kez daha, ABD emperyalizminin taşeronu olarak Suriye’nin egemenlik haklarını ve toprak bütünlüğünü hiçe sayarak işgal hevesine düşmüştür.
ABD emperyalizminin taşeronluğunu yapan Saray Rejimi, ABD Başkanı Trump’ınülkemize yönelik tehditlerinin de sorumlusudur. Bugün ülkemiz, bir aşırı sağcı/faşist siyasetçinin oyuncağı haline geldiyse ve ekonomimiz kolayca yıkılıp yok edilebilecek ölçüde bağımlı kılındıysa, bunda en çok Saray Rejimi’nin payı vardır. Ülkemizi bu onursuzluğa maruz bırakanlardan olduğu gibi, tehditlerle boyun eğdirmeye çalışan emperyalist kibirden de hesap sorulacaktır.
Ekonomik sorunlar kadar, ülkemizin güvenlik sorunları da Saray Rejimi’nin eseridir. Türkiye’yi bölgesinin cihatçı üslerinden birine dönüştüren, sınırlarımızı terör lojistiğinin geçiş noktası haline getiren, onbinlerce cihatçı militanı ülke içinde eğiterek Suriye’deki savaşa gönderen, selefi cihat ideolojisinin yurttaşlarımız arasında örgütlenmesine yol veren Saray Rejimi, ülkemizi ciddi güvenlik sorunlarıyla baş başa bırakmıştır. Şimdi gündeme gelen girişim de sonuçları itibariyle güvenlik sorununu derinleştirecek, cihatçı terörizmin ülke içindeki etkinliğini ve yaygınlığını artıracaktır. Ülkemizin ve bölgemizin en önemli sorunlarından olan Kürt sorununun ise güvenlik politikalarıyla çözülemeyeceği, hangi taraftan gelirse gelsin kan siyaseti sonlanmadıkça yaşanan acıların derinleşeceği açıktır.
Savaş işçilerin yoksullaşması, patronların zenginleşmesi demektir!
Türkiye, ağır bir ekonomik krizden geçmekte ve krizin yükü tümüyle ülkemiz işçilerinin sırtına yüklenmektedir. Borçlanma, zamlar, işsizlik, iş cinayetleri, güvencesizlik Saray Rejimi’nin yarattığı ülkenin üzeri örtülemez gerçekleri halini almıştır. Türkiye emekçilerinin savaşa değil, işe ve ekmeğe ihtiyacı vardır. Türkiye’nin kaynakları silaha ve savaşa değil, refaha ve kalkınmaya ayrılmalıdır. Şimdiye kadar olduğu gibi, bu savaş girişimi de ülkemize daha fazla yoksulluk olarak geri dönecek, Türkiye’nin işçileri Saray Rejimi’nin bekası uğruna hem canlarından edilecek hem de daha derin bir yoksulluğa itilecektir.
Saray Rejimi, Kürt halkına karşı MHP ile ittifak halinde pekiştirdiği düşmanlık politikasını sürdüreceğini de ilan etmiştir. Ülke içinde tutuklamalarla, kayyumlarla, tehdit ve baskılarla sürdürülen bu politika, ülke dışında da Kürt halkının yaşadığı coğrafyaların bombalanması, işgal edilmesi ve nüfus transferleriyle asimile edilmesi şeklinde devam ettirilecektir. Ayrıca, bölgedeki Kürt güçlerinin ABD ile gerçekleştirdikleri işbirliği, solun tüm uyarılarına rağmen sürdürülmüş ve halihazırda ABD emperyalizmi Kürt halkını kaderiyle baş başa bırakmıştır. Bu acı dersin tekrarlanmaması için, solun güçlenmesi ve halklar arasındaki güçbirliğinin öznesi olması dışında bir yol yoktur.
Sol, her zaman ve her yerde, her konuda ve her koşulda halklar arasındaki kardeşlikten ve barıştan yanadır. Tarihimiz savaşlara, kitle kıyımlarına, sivil katliamlarına, işgal girişimlerine, emperyalist patronaja, dış müdahalelere karşı direnişlerle doludur. Bugün de solun görevi, emperyalist güçler arasındaki hesaplara ve iktidarın ideolojik manipülasyonlarına prim vermeden, kardeşliği ve barışı, huzuru ve refahı savunmaktır. Dış güçlerin işgal girişimlerine karşı ülkelerin toprak bütünlüğünü ve ülke halklarının geleceklerine birlikte karar vermelerini savunmak da solun ayırt edici ilkelerindendir.
Savaşa geçit vermeyeceğiz, kardeşliği kazanacağız!
Halkımız, Saray Rejimi’nin emelleri ve çıkarları gereği sürüklendiği bu savaşa ve dökülecek kana mahkum değildir.
Ülkemiz, emperyalist küstahlığın savurduğu tehditlere ve bunun yarattığı onursuzluğa boyun eğmeyecektir.
Türkiye’nin işçileri, emekçileri, halkları el ele vererek Saray Rejimi’nin savaş girişimine karşı koymalı, emperyalist tehdide karşı bağımsızlığımızı kazanmak için bir adım öne çıkmalıdır.
Türkiye’nin ihtiyacı kardeşlik ve barıştır. Sol, Türkiye’nin kardeşliğe ve barışa olan ihtiyacını haykırmaya devam edecektir.
Yaşasın halkların kardeşliği!
Yaşasın barış!
Kahrolsun savaş!
Kahrolsun emperyalizm!