Türkiye İşçi Partisi, sırtını dayadığı sosyalizm düşüncesinin doğal bir gereği olarak en ağır tehdit ve saldırılar altında bile barışı ve halkların kardeşliğini, Kürt halkının eşit yurttaşlık başta olmak üzere temel haklarını savunmaktan bir an kaçınmamıştır. Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da ve ülkemizde olduğu gibi bölgemiz ve dünyada da barışı, kardeşliği ve halkların özgürlüğünü savunmaya aynı kararlılıkla devam edeceğiz.
Bu yaklaşım doğrultusunda TİP, 27 Şubat tarihli silah bırakılması ve çatışma ortamının sonlandırılması yönündeki çağrı ile buna binaen ilan edilen ateşkesi olumlu karşılamakta, bunu ülkemizin en acil ihtiyaçlarından biri olan barışın tesisi için heba edilmemesi gereken bir fırsat olarak görmektedir. TİP olarak bu fırsatın değerlendirilmesi yönünde atılacak tüm samimi adımlardan memnuniyet duyacağımızı ve barışın savunulması konusundaki tarihsel ve güncel ilkemizi takip edeceğimizi bir kez daha ilan ederiz.
Ülkemizde barış ihtimalinin gerçeklik kazanabilmesi ve kalıcı hale gelebilmesi için kapsamlı ve sahici, hukuksal ve siyasal dayanaklarıyla da güvence altına alınmış bir demokratikleşmenin şart olduğu ise açıktır. Bugün Türkiye’de faşizan baskının ve şiddetin birinci dereceden sorumlusu AKP- MHP ittifakı, Saray Rejimi’dir. Saray Rejimi, bu niteliğiyle barışın da en büyük düşmanı ve onu kendi çıkarları için suistimal, gerektiğinde de sabote edebilecek başat öznedir. Bu nedenle, ülkemizin barış hasretinin giderilebilmesi Saray Rejimi ile mücadelenin büyütülmesine yakından bağlıdır.
27 Şubat tarihli açıklamayla ilk adımı atılan sürecin yürütülme tarzı da şart olduğunu ileri sürdüğümüz demokratikleşmenin ilk sınavı olacaktır. Ülkemizde barışı tesis etmeye yönelik süreç, kamuoyuna karşı şeffaf, halkın ve toplumsal muhalefetin katkılarına açık, TBMM zemininde sürdürülmeli ve baştan sona hukuksal güvence altına alınmalıdır. Ayrıca yine süreç, iktidarın Kürt halkına karşı sergilediği siyasi ve fiziki şiddetin örnekleri olan kayyumlara, toplumun tümüne yönelik hukuksuz baskı, şiddet ve cezalandırma politikalarına, siyasi tutukluluklara, yargının iktidar aracı olarak kullanılmasına son verilerek; başta Barış Akademisyenleri olmak üzere Saray Rejimi’nin zorbalığına maruz bırakılmış tüm kesimlerin hakları iade edilerek sürdürülmelidir.
Türkiye’de barışın ve demokrasinin tesisinin ancak ve ancak başta bölgemizde yer alan komşu ülkelere yönelik olmak üzere tüm dış politikamızın barış siyaseti eksenine oturmasıyla mümkün olduğu da bir başka gerçektir. Bu çerçevede dış politikada ve sınırlarımız dışında askeri ve yayılmacı bir çizginin değil, barışın tesisini hedefleyen diplomatik-siyasi bir çizginin benimsenmesi olmazsa olmazdır.
Ülkemizin yıllardır hayalini kurduğu ve uzun yıllara yayılan bir mücadele ile bugüne bir umut olarak taşıdığı barışın Saray Rejimi’nin bekasını garanti altına almak için istismar edilmesine izin vermemek ise birincil görevimizdir. Bu açıdan, söz konusu sürecin Türkiye’de AKP-MHP ittifakının emek, cumhuriyet ve laiklik düşmanı, gerici, faşizan ve sermaye yanlısı iktidarını kalıcılaştırmaya hizmet edecek bir uzlaşıya dönüştürülmesi, Erdoğan’a ömür boyu başkanlık anlamına gelecek bir yeni anayasa şantajının malzemesi haline getirilmesi niyetlerine karşı mücadelemizi sürdüreceğiz.
Türkiye İşçi Partisi olarak tarihimiz boyunca onurla savunduğumuz barışı ve halkların kardeşliğini aynı inanç ve kararlılıkla savunmaya devam edeceğiz. Eşitliğin, özgürlüğün, kardeşliğin hüküm sürdüğü, işçilerin ve emekçilerin iktidar olduğu, yani Sosyalist bir Türkiye’yi yaratmak için saltanat sevdalılarına, halk düşmanlarına, emperyalizme hizmet eden iktidarlara karşı mücadelemizi sürdüreceğiz.
Yaşasın Barış!
Yaşasın Halkların Kardeşliği!
Yaşasın Sosyalizm!