14 MAYIS VE 28 MAYIS SEÇİMLERİNE DAİR DEĞERLENDİRME

Türkiye İşçi Partisi, ülke tarihimizin en önemli seçimlerinden biri olan 14 Mayıs ve 28 Mayıs seçimlerine dair değerlendirmelerini, 3-4 Haziran tarihlerinde İstanbul’da toplanan Parti Meclisi’nde yapmıştır. Parti Meclisi tarafından kaleme alınan bu metin, 3-4 Haziran toplantısında yapılan değerlendirmeleri özetler niteliktedir. Hem MYK ve PM gibi merkezi kurullar, hem de parti büro ve organları PM toplantısında ortaya çıkan genel yaklaşım ışığında çalışmalarını ve incelemelerini sürdürecek, değerlendirmelerini derinleştirecektir. Önümüzdeki hafta sonu itibariyle il ve ilçe örgütlerimizde, tüm parti üyelerinin katılımıyla değerlendirme toplantıları gerçekleştirilecektir. Yoldaşlarımızla, partimize gönül vermiş, seçim döneminde çalışmalara katılmış, oyuyla destek olmuş tüm yurttaşlarımızla yapılacak ayrıntılı değerlendirmelerin ardından Büyük Kongre’nin takvimi oluşturulacaktır.

***

1.  2023 Mayıs seçimleri 21 yıllık AKP iktidarının tüm karakteristik özelliklerine sahne olmuştur. Baskı, yalan, iftira, şiddet, hukuksuzluk ve yolsuzluk, kirli savaş ve propaganda teknikleri, emek, kadın ve LGBTİ+ düşmanlığı gibi, faşist ve otoriter rejimlerden aşina olduğumuz, aynı zamanda AKP iktidarı tarafından da olağan bir uygulama olarak kullanılan teknikler bu seçimlerde de baskın biçimde devreye sokulmuştur. Toplumsal muhalefet, tüm bileşenleriyle ve bir bütün olarak bu çirkin ve planlı kuşatmayı kıramamıştır.

AKP ve MHP’nin başını çektiği Saray ittifakı, devletin ve yandaş basının tüm imkanlarını da seferber ederek faşist, otoriter, kutuplaştırıcı ve ayrımcı söylemleri kendi tabanı üzerinde hakim halde tutabilmiş, hatta ana muhalefetin bazı unsurları üzerinde de bu söylemler aracılığıyla etkili olarak kafa karışıklığı yaşanmasını ve hesap hataları yapılmasını sağlayabilmiştir. Saray ittifakı, bir yandan başta Kürtler olmak üzere toplumun farklı kesimlerine yönelik düşmanlaştırıcı söylemleri aracılığıyla, bir yandan da militer sanayi, sınır ötesi operasyonlar, küresel ekonomik daralma gibi gündemleri faşizan bir güç söylemiyle bütünleştirmek suretiyle kendi tabanını konsolide etmiştir.

Saray ittifakının bu girişimlerinin sonuç vermesi, en azından kendi tabanı üzerinde muhalefetin söylemlerinin etkili olmasını önleyebilmesi sadece propaganda teknikleri açısından değil, Türkiye toplumunun sosyolojik, kültürel ve ideolojik dinamikleri açısından değerlendirilmelidir.

AKP-Saray rejimini yenmek basit matematik hesaplarının değil, köklü bir ideolojik siyasal mücadelenin konusu olmaya devam etmektedir. Toplumsal mücadelenin güçlenmediği koşullarda sadece sandık hesaplarıyla bir başarı elde edilemeyeceği bu seçim sonuçlarıyla bir kez daha tescil edilmiştir.

2. 2023 seçimlerine doğru giderken Türkiye ekonomisi ciddi kriz dinamikleriyle baş başa kalmıştır. Ülke ekonomisinin üretkenliğinin giderek düşmesi, döviz krizinin geçici ve uzun vadede riskli önlemlerle kontrol altına alınmasına yönelik çabaların sonuç vermemesi, başta kira giderleri olmak üzere yurttaşların geçim sorununun derinleşmesi, nihayetinde ülke tarihinin en büyük felaketlerinden olan 6 Şubat depremlerinin yarattığı ağır insani ve ekonomik tahribat gibi olgular tüm muhalefette Saray ittifakının tabanında bir çözülmenin mümkün olduğu yönünde beklenti oluşturmuştur.

Öte yandan AKP, hem kamu maliyesini hem de yandaş sermaye gruplarının birikimlerini kontrol edebildiği için, bir yandan iaşeler bir yandan da ihalelerle kendi tabanından yükselecek tepkiyi belirli bir düzeyde tutabilmiştir. AKP iktidarının devlet kurumlarını olduğu kadar muhtarlıkları, belediyeleri, kaymakamlıkları ve valilikleri de partizan biçimde kullanmasının bir sonucu olarak, Saray ittifakı yoksul emekçi seçmenlerle birebir teması sürdürmüş, geçici destekler ve teşviklerle geçim ve barınma sorununa dair yarattığı umutları benimsetebilmiş, işsizliği de kontrol altında tutarak ekonomik krizin yükünün emekçilerin sırtına daha büyük bir yoğunlukla binmesini ertelemiştir. Bu ertelemenin faturasının önümüzdeki dönemde emekçi sınıflara daha ağır biçimlerle yüklenmesine karşı hazırlıklı olmak önemli bir görevdir.

3. 21 yıllık AKP iktidarının yarattığı sınıfsal ve toplumsal dönüşümün anlaşılmasının yolu, onun Türkiye kapitalizminin 12 Eylül ile girdiği rotadaki yerini anlamaktan geçer. Geçmişteki iç pazara dayalı, kalkınma ve kamusal hizmet temalı ithal ikameci sermaye birikim modeli, önce siyasal girişimler ve ardından da 12 Eylül faşist cuntasıyla yerini ihracata dayalı bir sermaye birikim modeline bırakmıştır. Emeğin tüm haklarıyla birlikte üretimden aldığı payın da asgariye çekilmesini gerektiren bu yeni birikim modeline göre özelleştirmeler yoluyla kamusal hizmetler sermayenin kâr kapısı haline getirilmeli, planlı bir modele göre kalkınma yerine ihracat-inşaat gibi sektörler ve para spekülasyonları yoluyla büyüme önceliklendirilmeli, siyasal ve toplumsal alan da bütünüyle bu modelin hayata geçirilmesini sağlayacak otoriterleşme tarafından disiplin altına alınmalıdır. AKP iktidarı, ihracata dayalı bu neoliberal birikim modelini öncesindeki tüm sağ iktidarlardan farklı olarak arkasındaki geniş kitle gücüne dayanarak hayata geçirebilmiş olduğu için hem ulusal hem de uluslararası sermaye ile devlet aygıtı tarafından kabul görmüştür. Küresel ya da bölgesel ölçekte rekabeti gerektiren ihracata dayalı bu modelde, Türkiye kapitalizminin lojistik/tedarik avantajı ve özelleştirmelerle yağmalanacak sabit sermaye birikimi ile birlikte en büyük rekabet unsuru emek gücünün ucuzlatılması olarak belirlenmiştir. Tam da bu nedenle, sendikaları dağıtılmış ve etkisizleştirilmiş, çalışma hayatını düzenleyen sosyal hakları budanmış ve örgütsüzleştirilmiş, hem eğitim sistemi eliyle hem de tarikat ve cemaat ağlarıyla kuşatılarak dinci söylem ve ideolojilerin denetimi altına itilmiş bir emekçi sınıfı profili yaratmak Türkiye kapitalizmi ve onun 21 yıldır iktidarda olan partisi AKP tarafından sistematik bir hedef olmuştur. 21 yıllık sürecin üzerine, son 5 yılda emekçi sınıfların görece rahat ve yüksek ücretli kesimleri sarsıcı bir bölüşüm şokuna maruz bırakılmış, en yoksullara asgari ücret güncellemeleri ve ucuz tüketim imkanları bir nebze artırılırken yüksek ücretli emekçilerin alım gücü düşürülmüştür. Asgari ücretin ortalama ücret haline gelmesine yol açan bu süreçte, emekçilerin en yoksul kesimleri ile görece yüksek ücretli kesimlerinin alım gücü birbirine yaklaşmış, eğitimli emek gücü göç yoluyla ülkeden ayrılmak zorunda bırakılmış, özetle Türkiye işçi sınıfı asgariye yakınsayan bir ortalamaya çekilerek emek gücünün değerini düşürmek yoluyla rekabet gücünü artırma stratejisine ciddi bir mesafe kazandırılmıştır. Bu tablo, Türkiye işçi sınıfının farklı kesimlerinin mevcut ekonomik kriz dinamiklerini farklı yoğunluklarda yaşadığını göstermektedir. Türkiye işçi sınıfının başta sendikal alanda olmak üzere sahip olduğu örgütlenmelerin zayıflığı ve etkisizliği, sol/sosyalist güçlerin de sınıf örgütlülüğü açısından yaratıcı ve sonuç alıcı yeni modeller üretememiş olması bu tabloya emek lehine mücadele edilmesini zorlaştırmıştır. Saray ittifakının bu yolla hem sosyal yardım ağlarını kendi tabanı içerisinde etkin biçimde kullanması hem de ideolojik söylemler aracılığıyla emekçilerin arasındaki farklılıkları kendi lehine kullanması söz konusu olmuştur. Sosyalistler özellikle bu iki başlıkta sabırlı ve uzun soluklu bir mücadeleyi örgütlemekle sorumludur.

4. 2023 seçimlerinde Saray ittifakının karşısındaki en büyük muhalefet gücü olan ve Cumhurbaşkanlığı için Kemal Kılıçdaroğlu’nun ortak adaylığı konusunda birleşen Millet İttifakı, geniş kamuoyunun ve araştırma şirketlerinin beklentisinin aksine hem Meclis’te çoğunluğu sağlayamamış hem de Cumhurbaşkanlığını kazanamamıştır. Bu başarısızlığın arkasında birçok nedenin yattığı, bu nedenlerin bazılarının en baştan beri görülüp çeşitli uyarılara konu olduğu, bazılarının ise seçim sonuçlarının tahliliyle ortaya çıktığı söylenebilir. Her şeyden önce, Millet İttifakı’nın adaylık konusunda kendi içinde yaşadığı ve dışa yansıttığı gerilim, hem seçim çalışmalarına başlamakta geç kalınmasına neden olmuş hem de Millet İttifakı’nın ulaşmayı hedeflediği AKP-MHP tabanında ciddiyet ve güven eksikliği görüntüsü oluşturmuştur. Adaylık sorunu aşılmış olsa bile, bu defa da Millet İttifakı’nın özellikle siyasal söylem konusunda ortak bir dil tutturamadığı görülmüş, İttifak içindeki sağ partilerin ve kimi sözcülerinin sözleri bütünlük ve ortaklık duygusunu sürekli zedelemiştir. Başta HDP/Yeşil Sol Parti ile sosyalist partiler ve toplumsal muhalefet örgütleriyle daha yakın ilişki kurma gereği de yine İttifak’ın sağ partileri tarafından sürekli engellenmiş, zaman zaman Saray ile yarışan nitelikte ayrımcı ve faşizan söylemlere başvurulmuştur. Seçim sürecindeki saha çalışmalarında ciddi bir koordinasyonsuzluk gözlenmiş, buna karşılık CHP listelerinden sağ partilere ayrılan kontenjanlar ciddi bir motivasyon kaybına sebep olmuştur. Sonuç olarak, Millet İttifakı kendi içinde bütünlüğü olmayan, Erdoğan karşıtlığı dışında bir siyasal söylem ve tahayyül sunamayan, eklektik bir görüntü arz etmiştir.

5. Millet İttifakı’nın seçim başarısızlığının arkasındaki nedenlerden biri ise, ağır bir ekonomik krizle yüzleşmeyi bekleyen, geçim sorunları hızla büyüyen ve sarsıcı bir bölüşüm şoku yaşayan toplumun karşısına inandırıcı bir ekonomik model koyamamasıdır. Millet İttifakı’nın ekonomi modeli, neredeyse bütünüyle neoliberal ortodoksinin kurallara bağlanmış versiyonundan ibarettir. Böylesi bir ekonomik model, başta Kılıçdaroğlu olmak üzere kimi sözcülerin tüm vaatlerine rağmen, esas olarak halka değil Türkiye kapitalizminin kimi büyük sermaye fraksiyonlarına hitap etmektedir. Neoliberal ortodoksinin kurallı versiyonu ile halka yönelik kimi rahatlatıcı yardım modellerinin çelişkili biçimde birleştirildiği bu söylem, başta iktidar seçmeni nezdinde inandırıcılık kazanamamış, böylece Millet İttifakı’nın beklediği ve vaat ettiği gibi iktidar tabanından oy devşirmesi mümkün olmamıştır.

21 yıldır devletin tüm imkanlarını partizan biçimde seferber ederek yaratılan sosyal yardım ağları, kamu destekleri, büyük ölçekli yatırımlar, borçlanma imkanları, dolaysız iaşe sunumları gibi uygulamalar güç ideolojisiyle de beslenerek iktidar seçmenini mevcut ekonomik sıkıntıların geçici olduğuna, geçici değilse de sadece Saray ittifakı ile Erdoğan tarafından çözülebileceğine ikna etmiş görünmektedir. Hem Kılıçdaroğlu hem de bir bütün olarak Millet İttifakı bu başlıkta tutarlı ve ikna edici bir söylem oluşturamamıştır. Sonuç olarak, uzun yıllardır yerleşmiş 50-50 dengesini muhalefet lehine bozacak bir çözülme ve yer değiştirme sağlanamamıştır.

6. Türkiye’de siyasetin ve toplumsal ilişkilerin yaşadığı statüko ve sıkışma pek çok açıdan sürdürülebilir olmayan yanlar barındırmaktadır. Her şeyden önce, mevcut durumda Türkiye siyasetini yöneten kadroların çeşitli nedenlerle yolun sonuna geldiği görülmektedir. Daha açık bir ifadeyle, 2023 seçimlerinin Erdoğan, Bahçeli, Kılıçdaroğlu gibi isimlerin son seçimi olduğunu düşünebiliriz. Bundan sonraki süreç, ister 5 yıl sonraki genel seçimle ister bir erken seçimle olsun, Türkiye’nin Erdoğan Sonrası döneme geçişinin planlanmasıyla koşullanacaktır. Erdoğan Sonrası döneme dair bazı sermaye fraksiyonları ile devlet içindeki bazı çevrelerin geçiş senaryosu Millet İttifakı eliyle masaya sürülmüş, ancak 2023 seçimlerinde bu senaryo gereken onayı alamamıştır. Önümüzdeki süreçte bu senaryonun güncellenmesi, yeni lider, kadro ve bileşimlerle tekrar masaya sürülmesi olasıdır. Öte yandan, 2023 seçimini kazanan Erdoğan ve onu destekleyen sermaye fraksiyonları ile partileşmiş devlet aygıtı, Erdoğan Sonrası döneme dair kendi geçiş senaryosunu oluşturma ve masaya sürme fırsatı elde etmiştir. Türkiye’nin önümüzdeki dönemini bu geçiş senaryoları arasındaki rekabetin biçimlendireceği, bu rekabet içinde hem yeni ittifak bileşimlerinin hem de lider profillerinin ortaya çıkacağını beklemek gerekir. Ayrıca, hem Türkiye siyasetinde aşırı sağcı/milliyetçi/dinci akım ve tabanın gücü hem de ana muhalefet içindeki dengeler önümüzdeki dönemde iktidar kadar muhalefetin de sağa açılan yönelimini sürdüreceğine yönelik ipuçları vermektedir. Bu sağa gidişin en açık izleneceği alanlar emekçilerin çalışma koşullarındaki gerilemenin ve geçim sorunlarının derinleşmesini izleyen gerici/ırkçı manipülasyonlar ve ideolojik hegemonya, Kürt halkının haklarına ve siyasal temsilcilerine yönelik ayrımcı ve hukuksuz saldırılar, kadınların ve LGBTİ+ yurttaşların yaşam haklarının ve özgürlüklerini tehdit eden söylem ve eylemler, şeriat ve cihat temelli dinci partiler ile tarikat ve cemaatlerin laikliği toplumsal yaşamdan tümüyle kazımaya yönelik girişimleri, göçmenlere yönelik düşmanlığın siyasal kampanyalar eliyle büyütülmesi olacaktır. Seçimlerin ikinci turunda muhalefete de kabul ettirilmek istenilen, “kazanmak için şart” dayatmasıyla merkezi bir kampanya haline getirilen ve partimiz açısından paylaşılması söz konusu bile olamayacak bir içerik taşıyan ayrımcı, düşmanlaştırıcı söylemler bunun bir görünümüdür. Partimiz başka başlıkların yanı sıra Saray iktidarının ve yeni Mecliste çoğunluğu kazanmış olan gerici-faşist ittifakın tüm saldırılarına karşı bir kırmızı çizgi olmak için en kararlı ve yüksek mücadeleyi sergileyecektir.

Ayrıca, seçimler aracılığıyla bir kez daha Türkiye’nin iktidar sorununun yanı sıra “muhalefet sorununun” da olduğu ortaya çıkmıştır. Kendisini seçmenine/üyesine karşı sorumlu hissetmeme, başarısızlıklar hakkında samimi bir özeleştiri yapmak yerine çeşitli yöntemlerle bu süreci oldu-bittiye getirme hali, düzen muhalefetinin tüm öznelerinde bir tutum olmanın ötesine geçerek bir zihniyet meselesi haline gelmiştir. Özellikle gençler arasında bu tutumun büyük bir tepki çekiyor olması ise bizim açımızdan sevindirici olduğu kadar birçok fırsat da yaratmaktadır.

7. Sol/sosyalist muhalefetin en büyük gücü olan Emek ve Özgürlük İttifakı 2023 seçimlerinde kimi iddiaların aksine ağır bir başarısızlık yaşamamış, ancak kendisine bağlanan umutları da tam olarak yerine getirememiştir. Bunda en büyük pay Emek ve Özgürlük İttifakı içindeki en büyük güç olan HDP’ye yönelik baskı ve şiddet politikaları, tutuklamalar, hukuksuzluklar ve Kürt halkı ile temsilcilerine yönelik ayrımcı/düşmanlaştırıcı söylemlere aittir. Tüm bu baskı ve şiddete rağmen, Emek ve Özgürlük İttifakı’nın kurulması, ülkemizin ve halklarımızın kaderi için el birliği ve dayanışma içerisine girmesi, bunu başarabilmek ve koruyabilmek için tüm zorluklara göğüs gerilmesi gurur duyulacak bir örnek olarak görülmelidir. Partimiz hem Emek ve Özgürlük İttifakı’nın güçlenerek varlığını devam ettirmesi hem de Türk ve Kürt halkları ile devrimcileri arasındaki kardeşlik bağlarının güçlendirilerek ülkemizin kurtuluşunu sağlaması için üzerine düşen tüm görevleri yerine getirmeye kararlıdır.

Bununla birlikte, Emek ve Özgürlük İttifakı’nın etkin bir gücü olan partimizin ittifak içindeki görüş ve tutumuna dair tartışmalarda dayanışma ruhuna yakışmayan yaklaşımlar sergilenmiştir. Toplumun geniş kesimlerinde değilse de ittifakımızın kadrolarında moral bozukluğuna ve dağılmaya yol açan bu tartışmaları aşmak konusunda karşılıklı sergilenen eksiklerin saptanması konusunda TİP üzerine düşeni yapacaktır.

Partimizin bu süreçteki en büyük hatası, ittifak hukuku ve dayanışma ilkesi gereği kamuoyunda kendisi hakkındaki çarpıtmalara yeteri ölçüde yanıt vermemesi olmuştur. Süreç içinde partimize atfedilen görüşlerin önemli bir bölümünün gerçekle hiç bir ilgisi yoktur.  Örneğin TİP, kendisinin değil ittifakın vekil sayısını artıracağını düşündüğü öneriler sunmuş, sürecin hiç bir aşamasında “vekil pazarlığı” yapmamış, seçimlere “hazine yardımı” için girmemiştir. Sayısız söylentiyi bir yana bırakarak,  Türkiye İşçi Partisi’nin tüm seçim süreci boyunca hem müttefiklerimizi hem halkımıza verdiği her sözü tuttuğunu gururla söyleyebiliriz. Dahası, partimiz hakkında ileri sürülen tüm iddialar seçim sonuçları ile birlikte yanlışlanmıştır. TİP’in seçime kendi listeleriyle girmesinin Emek ve Özgürlük İttifakı’nın oy oranını ve vekil sayısını artıracağı, TİP’in hem müttefiklerine hem de muhalefetin geneline vekil kaybettirmediği matematiksel kesinlikte de ortaya çıkmıştır. TİP açısından üzüntü kaynağı olan esas konu ise, partimizin en az 3 milletvekilliğinin kılpayı farklarla kaçırılmış olması, ittifak ortağımız lehine çekildiğimiz illerde beklediğimiz başarının kazanılmamış olması ve toplamda ittifakımızın bu seçimlerden ülkemizin kaderini belirleyecek bir güç haline gelerek çıkamamasıdır.

Gelinen noktada, TİP açısından Emek ve Özgürlük İttifakı, sadece bir seçim ittifakı olmanın ötesinde bir mücadele birliği olarak anlamını ve önemini korumaktadır. İttifakımız hem yaralarını sararak hem de yeni hedefler ve görevler belirleyerek bu süreçten kararlı biçimde çıkacak, Türkiye’nin emekçilerinin, kadınlarının, gençlerinin, ezilen tüm kesimlerinin direncini korumak adına dayanışmasını ve mücadelesini büyütecektir. TİP, geride kalan süreci bütünlüklü olarak değerlendirip, gerekli dersleri çıkarmakta ve bu konuda üzerine düşeni yapmakta kararlıdır.

8. Türkiye İşçi Partisi, 2023 seçimlerinden kendi hedefleri ve ölçeği açısından başarıyla çıkmıştır. Bu başarıyı yaratan tüm yoldaşlarımıza, gönüllülerimize ve seçmenlerimize teşekkür ediyoruz. TİP, yola çıktığı günden bu yana sosyalizmi kitlesel bir güce dönüştürmeyi hedef olarak seçmiş, 2023 seçimlerini bu kitleselleşme hedefi açısından özel bir sıçrama uğrağı olarak değerlendirmiş ve kendi siyaset tarzını hayata geçirdiği takdirde yüzde 3 civarında bir oy oranını yakalayabileceğini saptamıştı. Aradan geçen 5 yılın sonunda, yüksek  oy alabilecek olmamıza rağmen ittifak hukuku gereği seçime girmediğimiz bölgeleri hesaba dahil ettiğimizde, üstelik seçim sistemindeki aleyhimizdeki değişikliğe rağmen bu hedefler  doğrulanmıştır. TİP’in başarısı sadece kendisine ait değil, aynı zamanda ülkemiz sosyalist hareketinin bütününe aittir ve herkesin bu başarının yaratacağı imkanlardan faydalanmasına açıktır. Türkiye’de bağımsız bir sosyalist parti olarak seçimlerde 1 milyon oy almayı, seçim sonuçlarında yüzde 1,7 oranını yakalamayı başaran partimiz, kendi 5 yıllık geçmişinin ötesinde son 60 yıldır sosyalist partilerin erişemediği bir örnek yaratmıştır. Partimizin özellikle İstanbul, Ankara, İzmir, Hatay, Antalya ve Muğla’da sürdürdüğü seçim çalışması ve aldığı sonuçlar son derece umut vericidir ve derinlikli incelemelerle örgütsel çalışmamıza yeni ufuklar açabilecek niteliktedir. Yine partimizin gençlerden aldığı oy oranı da sevindiricidir ve başta öğrenci çalışmamız olmak üzere parti merkezimiz gençlerin temsilciliğinin TİP tarafından üstlenilmesi için gereken tüm adımları atmak üzere hazırlıklarına başlamalıdır.   Ayrıca yurt dışında, Türkiye’den göçün son 10 yılda yoğunlaştığı ülkelerde yakaladığımız başarılı oranlar buralarda da yeni bir temsiliyetin ilk izlerini sunmaktadır. Bu başarının ülkemizin kaderini değiştirmeye yetmediğini görüyoruz; ancak binbir zorluk aşılarak elde edilen bu sonuçta emeği bulunan yoldaşlarımıza, desteğiyle güç veren halkımıza haksızlık edilmesine de izin vermeyeceğiz. TİP, sosyalizm mücadelesinin kitleselleşmesi için aşılması gerekli görünen ilk eşiği aşmış olmakla birlikte, şimdi yeni ve daha büyük görev ve hedefleri önüne koyacaktır. Yaz ayları boyunca sürdüreceğimiz kolektif tartışma süreci ve sonbaharı takiben gerçekleştireceğimiz kongre sürecinde, ülkemiz emekçilerine karşı sorumluluğumuzun daha da arttığının bilinci ve ciddiyetiyle, TİP’in sosyalizm mücadelesinin yeni hedefi, görevleri ve stratejisi netlik kazanmış olacaktır.

9. Türkiye İşçi Partisi’nin 2023 seçimlerinde edindiği deneyim her açıdan öğretici olmuştur. Partimiz, sadece başarılarıyla ve kazandığı mevzilerle değil, aynı zamanda başarısızlıkları ve kaybettiği imkanlarla da ilgilenmektedir. Önümüzdeki süreçte, en merkezden başlayıp tüm partiye yayılacak biçimde söylemlerimizdeki netliği artırmak için gerekli girişimler planlanacaktır. Ayrıca partimiz, başta kentli emekçiler olmak üzere neredeyse tümüyle bir işçi partisi olmasına rağmen üyelerini, gönüllülerini ve seçmenlerini bir sınıf hareketi niteliğine kavuşturmakta yetersiz kalmıştır. Toplumsal örgütlenmeleri, halkın mücadele mevzilerini güçlendirmeyi, iktidarın yalnız ve çaresiz bırakarak teslim almaya çalıştığı yurttaşlarımızın ortak mücadelesini güçlendirmeyi bir görev olarak önümüze koyuyoruz. Ülkemizin daha güçlü toplumsal mücadele odaklarına ve daha güçlü bir sol çizgiye ihtiyacı olduğu açıktır. Bu kapsamda Parti merkezimiz ve kamuoyuna seslendiğimiz araçların daha etkili hale getirilmesi  için etkili müdahaleler geliştirmek üzere hazırlıklarımıza başlıyoruz.

Son olarak, seçim sürecinde, hatta seçime öngelen süreçte yaşanan hızlı büyüme koşullarında bilinçli bir tercihle belirli bir örgütsel esneklik sağlanmış, ancak bu esneklik kaçınılmaz olarak parti-üye ilişkisi ve tanımını aşırı ölçüde zorlayacak örnekler yaratmıştır. Önümüzdeki süreçte üye tanımı, hakları ve görevleri, örgüt işleyişi ve parti kültürü konularında tahkim edici müdahalelerde bulunulacaktır. Özetle Türkiye İşçi Partisi bir yandan büyümeye devam edecek, bir yandan da kurumsallaşma düzeyini yükseltecek, örgütsel yapısını güçlendirip yaygınlığını artıracak, her bir üye ve gönüllüsünün katkısını azami düzeye çıkarmak üzere işleyişini zenginleştirecektir.

10. Türkiye İşçi Partisi, içinde 2023 seçimlerine dair taktiklerinin de yer aldığı genel stratejisinin sonuç alıcı ve ön açıcı olduğunu görmüştür. Bundan sonraki süreçte de önümüzdeki dönemin ihtiyaç ve önceliklerine göre güncelleyerek genel stratejisini izlemeye devam edecektir. Bu açıdan, partinin hem üye hem de gönüllülerle büyüme eğilimi kuvvetlendirilerek sürdürülecektir. Kitleselleşme yolunda önemli bir eşiği aşan partimiz, burada oyalanmayıp ileriye, diğer hedef ve görevlere doğru yürüyecektir. Ayrıca, Türkiye’de kent merkezlerinde yoğunlaşmış emekçi kesimlerinin hem yaşadıkları sarsıcı bölüşüm şoku hem de ana akım ve sol/sosyalist siyasetin karşılayamadığı temsil sorunu hala varlığını sürdürmektedir. TİP, varlığı, mücadelesi ve seçim başarısıyla bu temsil sorununu bir nebze olsun gidermiş olmakla birlikte kentli emekçilerin siyasal ve örgütsel temsilciliğini üstlenmek konusunda hala kat etmesi gereken bir mesafe vardır ve önümüzdeki süreçte bu çabasını da devam ettirecektir. Buna ek olarak, TİP’in aldığı oyların yaklaşık yüzde 30’unun daha önce hiçbir sol partiye oy vermemiş ya da bir kısmı daha önce iktidar partilerine oy vermiş yurttaşlardan gelmiş olması göz ardı edilemeyecek bir veridir. Bu veriden hareketle TİP, iktidarın seçmen tabanını tümüyle çözmek değilse bile bu tabanda yer alan emekçiler için de bir alternatif haline gelmek ve yüzde 50-50 şeklindeki statükoyu bozmak konusunda da kendisine mütevazı bir görev düştüğünü görmüş ve buna yönelik girişimler için de hazırlık yapmayı önüne koymuştur.

Özetle TİP, önümüzdeki süreçte emek mücadelesinde öncü bir rol üstlenmek için çalışmalarını yoğunlaştıracak ve zenginleştirecektir. TİP açısından yaşamsal önemde olan bir konu da emekçiler arasında yürütülecek çalışmanın somut mevziler kazanmayı hedeflemesidir. Salt propaganda ve seslenme ile yetinmeyip emekçilerin, gençlerin, kadınların gerek çalışma hayatında gerekse gündelik yaşamlarında sermaye düzeninin yarattığı adaletsizlikler karşısında mevziler kazanmasını ve TİP’in bu mücadelelerde öncü ve birleştirici bir misyon üstlenmesini temle alan bu çalışma tarzı hızla hayata geçirilmelidir.

Deprem dönemi çalışmalarımızı bu kapsamda önemli bir deneyim olarak değerlendiriyoruz. Bir toplumsal seferberlik örgütlenmesinde kendi ölçeğinde önemli bir örnek yaratan çalışmalarımızın, Hatay’daki seçim başarısında önemli bir payı olduğunu da görüyoruz. Ancak seçim sonuçlarına yansımasından bağımsız bir biçimde depremi bir felakete dönüştüren politikalarla hesaplaşma, ülkemizin bir daha aynı acıları yaşamaması için gerekli hazırlıkların yapılması ve daha somut olarak Hatay’ın yeniden ve yurttaş merkezli bir kent olarak inşaası sürecinin takipçisi olmak üzere süren çalışmalarımızı derinleştirmek konusunda kararlıyız. Yoldaşımız, Hatay Milletvekili Can Atalay’ın seçilmesine rağmen cezaevinde tutulmaya devam etmesine karşı sürdüreceğimiz mücadele aynı zamanda bu kararlılığın bir uzantısı olarak değerlendirmelidir. İktidarın hiç bir suçunu unutmayacak, hiç bir keyfi uygulamaya teslim olmayacağız.

Gerek seçim sürecinin öncesinde, gerekse seçim sürecinde kadınları fiziksel, ekonomik ve psikolojik şiddetten koruyan 6284 gibi yasalar ve nafaka gibi kadınların kazanılmış temel hakları çok ciddi bir saldırıya uğramış bu haklar seçim pazarlıklarının konusu haline getirilmiştir. İktidar, tarikatların ve kadının varlığını dahi sorun haline getiren partilerin desteğini kazanmak amacıyla kadın haklarını ve hayatlarını bir kez daha masaya sürmüştür. Kadınlar tarikat ve toplum baskısı, yoksulluk, şiddet, eğitim ve güvenlik başta olmak üzere temel haklarının gaspı ile karşı karşıya bırakılmaktadır. Bu saldırıyı durdurmak en temel siyasi görevlerden biri olarak önümüzde durmaktadır.

11. Türkiye İşçi Partisi, sosyalizmi bir ütopya olarak değil dünyanın ve insanlığın sömürü ve baskıdan kurtuluşunun biricik yolu olarak görmektedir. Bu nedenle, en basit gündelik faaliyetinden en geniş toplumsal hayallerine kadar tüm varlığına sosyalizmin ilke ve değerlerinin damga vurması için özen göstermektedir. Bu özenin sergilenmesi gereken başlıklardan biri de sosyalizmi kitleler nezdinde seçeneğe dönüştürmek, sosyalizmin ilke ve değerlerini geleceğe dönük kurtuluş arzusunun simgesi haline getirmektir. Teorik ve düşünsel çalışmalarda olduğu kadar pratik ve örgütsel çalışmalarda da sosyalist bir insan, toplum ve dünya tasavvurunun sürekli geliştirilmesi, sosyalizmin yeniyi ve geleceği temsil eden bir kimlik olarak güçlendirilmesi ve insanlığın sömürü ve baskıdan kurtuluşu ile gerçek eşitlik, özgürlük ve kardeşliğe ulaşmasının tek yolu olarak pekiştirilmesi gereklidir. Ülkemizin ivedi ve yakıcı sorunları ile seçim atmosferlerinin yoğunluğu içerisinde zaman zaman ihmal edilen ideolojik ve düşünsel gelişimin hızlandırılması, derinleştirilmesi, hem parti içine hem de toplum içine doğru uzanacak kanallara kavuşturulması TİP’in özel önemle çaba harcayacağı bir başlık olacaktır.

12. TİP’in önüne koyduğu bir diğer görev de örgütsel yapısını mevcut ve yeni sorunlar karşısında güçlendirmek, hem dikey hem de yatay yönlerde kurullu ve kurallı bir işleyiş sistemini hayata geçirmek, üyelerini parti ilkeleri konusunda yüksek bir bilinç seviyesine çıkarmak ve partiyi hem merkezi hem de yerel düzeylerde sırtlanan kadrolarının sayısını da gücünü de artırmaktır. Özellikle partimizin yerelleşmesi ve yerel örgütlerimizin bulundukları alanda toplumsal mücadelelerin öncüsü haline gelmesi, her yerellikte halkın örgütlü gücünün simgesi olarak görülmesi özel bir önem taşımaktadır. TİP, kendi emeği ve seçmenlerinin teveccühü ile kazandığı parlamento kürsüsünü yine halkın çıkarlarını savunmak amacıyla en etkin biçimde kullanacaktır. Bunun için, TİP çalışmasının parlamento kürsüsüne ve vekil yoldaşlarımızın emeğine indirgenmemesi, tam tersine, iş yerlerinden mahallelere ve kampüslere kadar toplumsal mücadelelerin her alanında gösterilen direnç ve öncülüğün örgütümüz aracılığıyla parlamento kürsüsüne taşınması şarttır. Buna uygun olarak, parlamentonun tüm imkanları toplumsal mücadelelerin güçlendirilmesine seferber edilecek, milletvekili yoldaşlarımız da öncelikle bu toplumsal mücadeleler içerisinde görevler üstleneceklerdir. Bu görevin yerine getirilmesi sırasında hiçbir eski alışkanlığın ve modelin çabalarımıza engel haline gelmemesi gereklidir. Türkiye İşçi Partisi, başından bu yana olduğu gibi bundan sonra da hedeflerine sıkı sıkıya bağlı, örgütsel yapısı güven ve güç veren, üyeleri arasında kardeşlik ve yoldaşlık bağının asla zayıflamadığı, çalışkan, özverili, iddialı ama mütevazı bir sosyalist parti kimliğini koruyacaktır. Türkiye İşçi Partisi, emekçi halkımız ona nerede ihtiyaç duyuyorsa orada olacak, ne yapması gerekiyorsa onu yapacak ve nihayetinde ülkemizde işçi sınıfının iktidarının kurulmasını başaracaktır.

TÜRKİYE İŞÇİ PARTİSİ PARTİ MECLİSİ

Paylaş: