AKP, iktidarı boyunca geleneksel medya alanını devlet aygıtlarının gücüyle yeniden şekillendirmiştir ve günümüzde bu medya alanının neredeyse tamamını doğrudan kontrol etmektedir. AKP tarafından geleneksel medyaya yönelik bu kontrol ve takip koşulları altında, internet haberciliği ve sosyal medya önem kazanmıştır. “Basın Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi”nin amacı, AKP’nin susturamadığı bu iki alanı sansür ve otosansür marifetiyle boğmaktır. AKP’nin gazetecilere müjde olarak sunduğu maddeler (Basın Yasası, 5953 Sayılı iş yasası, ilan geliri) bile teklifin sansürcü yapısını örtememektedir. Öyle ki, iktidar kendi aleyhine olan her haberi ve bilgiyi dezenformasyon olarak mahkûm etmek, gerçekleri halktan saklamak ve kendi yarattığı alternatif gerçekliği ise hakikat diye zorla kabul ettirmek istemektedir. Yalan haber konusunda Sabah, Akşam, Yeni Şafak gibi iktidar gazetelerine, kişilik haklarına saldırı konusunda Süleyman Soylu’nun tweetlerine, örgütlü manipülasyon konusunda AK Troll kampanyalarına, “kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yalan bilgi yayma” konusunda Erdoğan’ın “Gezi’de cami yaktılar” açıklamasına, alenen hakaret konusunda yine Erdoğan’ın Gezicilere yönelik küfrüne bakmak yararlı olacaktır.
Gazeteci örgütlerinin teklife karşı seslerini yükseltmesini mutlulukla karşılıyoruz. Söz konusu teklifin etkilerinin sadece gazetecilik mesleğinin yapılmasıyla değil, bireylerin ifade özgürlüğü, haber alma özgürlüğü ve örgütlenme özgürlüğü de dahil olmak üzere temel haklara ilişkin olumsuz etkiler yaratacağı kanaatini taşıyoruz. Bu teklifin yasalaşması durumunda Türkiye’deki takip ve kontrol sistemlerinin hukuki bir zeminde yaygınlaşacağını ve devamında gelmesi muhtemel düzenlemelerin devletler lehine, bireyler aleyhine sonuçlar yaratacağını düşünüyoruz.
“Basın Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” hakkındaki ayrıntılı değerlendirmemiz aşağıdaki gibidir:
1– Bu kanun teklifiyle internet haber siteleri 5187 sayılı Basın Kanunu kapsamına alınmaktadır. Kuruldukları günden beri yasal bir statüye sahip olmayan haber sitelerinin bu kanun kapsamına alınması ve bu sitelerde çalışan gazetecilerin basında çalışma ilişkilerini düzenleyen ve gazetecilere çeşitli haklar tanıyan 5953 sayılı iş kanununa dahil edilmesi, kendi içerisinde değerlendirildiğinde, olumludur. Ancak, medya patronlarının uzun yıllardır gazetecileri 212 olarak bilinen bu iş yasası dahilinde değil, normal iş kanunu içerisinde istihdam ettiği bilinmektedir. İlgili teklif bu durumu değiştirmeyecektir. Teklifin geneline bakıldığında ise haber sitelerinin Basın Kanunu kapsamına alınmasının temel amacı, bu siteleri güvenceye kavuşturmak değil daha rahat kontrol etmeye çalışmaktır.
2 – Teklif doğrultusunda Basın İlan Kurumu’nun (BİK) haber sitelerine resmi ilan vermeye başlayacak olması, matbu şekilde yayımlanan yaygın ve yerel gazetelerin büyük gelir kaynaklarından birisi olan ilanların haber siteleri için de erişilebilir olmasını sağlayacaktır. Ancak BİK’in 2020 yılı boyunca dağıttığı resmi ilanların yüzde 78’inin iktidar medyasına gittiğini göz önüne aldığımızda, bu değişiklik AKP medyası içerisinde yer alan haber sitelerinin daha fazla fonlanmasına, ilan geliri elde etmek için iktidara yakın yeni haber sitelerinin kurulmasına ve ilanları göz önünde bulunduran haber sitelerinin otosansüre boyun eğmesine neden olacaktır. Diğer yandan 2020 boyunca BİK’in Basın Ahlak Esasları’nı ihlal etmek gerekçesiyle verdiği ilan kesme cezalarının yüzde 97’lik bir kısmı muhalif gazetelere, özellikle Cumhuriyet, Evrensel ve Birgün’e uygulanmıştır. Evrensel gazetesine 2019’un Eylül ayından beri ilan verilmemektedir. Bu nedenle “haber sitelerine ilan geliri müjdesi” sadece iktidara yakın haber siteleri için bir müjde niteliğini taşımaktadır. Bu değişiklikle birlikte, zaten iktidar tarafından çeşitli yollarla finanse edilmekte olan yandaş medya bloğuna yeni bir kaynak yaratılmış olacaktır.
3 – Teklif doğrultusunda haber sitesi çalışanlarına basın kartı verilmesi de aynı şekilde düşünülmelidir. Basın kartını verecek kurum iktidarın iletişim aygıtı olan İletişim Başkanlığı, meslek ahlakını ihlal gerekçesiyle kartı iptal edecek kurum ise BİK’tir. Gazeteciler arasında devletin dağıttığı Basın Kartı’nın meşruiyeti oldukça düşük seviyededir. Bunun yerine Uluslararası Gazeteciler Federasyonu’nun (IFJ) verdiği uluslararası basın kartı tercih edilmektedir. Yanı sıra süreli bir yayın çıkartırken savcılıklara bildirim yapma mecburiyeti, bu teklif doğrultusunda haber siteleri için BİK’e yönlendirilmektedir. Gücü ve yetkisi artırılan BİK, matbu ve dijital medya için bir RTÜK haline getirilmeye çalışılmaktadır.
4 – Bu teklifle birlikte Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’nun (BTK) erişim engelleme ve sitelerden içerik kaldırma yetkisi genişletilmektedir. Uzun süredir kullanılan ve öncesinde AYM kararıyla kısmi olarak sınırlandırılan bu sansür yöntemi, bu teklifle birlikte daha güçlü, yaygın ve keyfi şekilde sürdürülecektir. Yine teklif doğrultusunda, sitelerde yer alan haberlere yönelik düzeltme ve cevap metinlerinin, sitede ilgili haberin bulunduğu yerde 1 hafta süreyle yayımlanması zorunluluğu da bu sansürü güçlendirecek bir uygulama olacaktır. Üstelik ilgili yazı içerik çıkarma veya erişim engeli ile siteden kaldırılsa bile cevap ve düzeltme metni 1 hafta boyunca sitenin ana sayfasında yayımlanacaktır. Bugüne kadar haklarında açılan onlarca dava ile susturulmak istenen araştırmacı gazetecilerin ürettiği haberler, cevap ve düzeltme kakofonisi ile bulandırılmaya ve etkisizleştirilmeye çalışılacaktır. Herhangi bir haber sitesinde bulunan haber, güncellik gereği sitenin aynı yerinde bir hafta boyunca kalamazken, düzeltme ve cevap metninin sitenin aynı yerinde 1 hafta boyunca kalması zorunluluğu, haber sitelerini işlemez kılma tehlikesini taşımaktadır.
5 – Teklifle birlikte Türk Ceza Kanunu’na eklenmesi öngörülen “Sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır” maddesi yoruma açıktır ve devletin internet kullanıcıları aleyhine yapacağı suistimallere kapı aralamaktadır. Yalan terörü, dezenformasyon, kişilik hakları gibi söylemlerin arkasına saklanan bu madde, neyin dezenformasyon olduğunu belirleme yetkisinin kimde olacağı sorusunu yanıtsız bırakmaktadır. Dezenformasyon konusu uluslararası alanda iletişim bilimciler ve gazeteciler tarafından halen tartışılmaktadır ve bu konuda net bir tanım ve yöntem ortaya konulamamıştır. Teklifin geneline bakıldığında, neyin dezenformasyon olduğuna karar verecek olanın iktidarın aparatları olduğu ortadadır. Aynı maddenin ikinci bendinde yer alan “Suçun, failin gerçek kimliğini gizlemek suretiyle veya bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkraya göre verilen ceza yarı oranında artırılır” ifadesiyle birlikte anonim hesaplar ve siyasi bir örgütün sosyal medya kampanyası hedef alınabilecektir.
6 – Yine teklifte yer alan sosyal medya platformları ile ilgili maddeler, 2020 yılında çıkan Sosyal Medya Yasası’nın kapsamını genişletmektedir. Sosyal medya platformlarının Türkiye’deki temsilcilerinin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmasını ve Türkiye’de ikamet etmesini zorunlu kılan değişiklikler ayrıca devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma, anayasal düzene karşı suçlar ile devlet sırlarına karşı suçlar ve casusluk gibi suç isnatlarında suçlarda kullanıcı bilgilerinin mahkemeye verilmesini şart koşmaktadır. Aksi halde ilgili platformlara yüzde 90 oranında bant genişliği azaltma cezası verilecektir. AKP’nin gerek 2020’deki yasayla, gerekse şimdiki teklifle amacı Twitter başta olmak üzere sosyal medya kullanıcılarının kimlik bilgilerine istediği an erişebileceği bir sisteme kavuşmak, böylece sansürü etkili kılabilmektir.
7 – Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün yayınladığı basın özgürlüğü endekslerinde Türkiye 2005 yılında 98. sıradayken 2022 yılında yayımladığı raporda 180 ülke arasında 149. Sırada yer almıştır. Bunda internet gazeteciliğine getirilen sınırlamalar da önemli rol oynamıştır. Freedom House tarafından 2021 yılında yayımlanan ‘Nette Özgürlük’ isimli raporda ise Türkiye İnternetin Özgür olmadığı ülkeler kategorisine girmiştir. Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI) ise bu yıl yayınladığı raporda, hazırlanan ‘dezenformasyon’ yasasının bağımsız gazetecilik adına son kalan alanların da kontrol altına alınmasına, sosyal medya şirketleri üzerinde AKP-MHP’nin sansür rejimiyle uyumlu çalışma yönündeki baskının arttırılmasına zemin hazırlayacağı öngörüsünde bulunmuştur.
8 – Söz konusu kanun teklifi AKP rejiminin çevrimiçi ifade hürriyetini ve bilgiye erişme hakkını kısıtlamaya dönük ilk girişimi değildir. Bu daha ziyade, 2007 Yılında 5651 Sayılı “İnternet Üzerinden Yapılan Yayınların Denetlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanunun” yürürlüğe girmesi, 2011 Yılında BTK’nin yayımladığı “İnternetin Güvenli Kullanımına İlişkin Uslu ve Esaslar” başlıklı kararla zorunlu internet filtresi uygulamasının devreye sokulmaya çalışılması, son olarak ise İnternet yayıncılığının RTÜK denetimine alınmasını öngören “Radyo, Televizyon ve İsteğe Bağlı Yayınların İnternet Ortamında Sunumu Hakkında Yönetmeliğin’ 2019 yılında yürürlüğe girmesi gibi süreçlerin devamı olarak okunmalıdır. Tümünün ortak özelliği, muğlak ifadelere ve şeffaf olmayan süreçlere dayanılarak keyfi (iktidarın kendi ahlak anlayışını, ideolojisi ve dünya görüşünü topluma dayattığı) bir sansür ve otosansür ortamının yaratılması, erişim kısıtlama ve içerik engelleme gibi işlemlerde yargı süreçlerini baypas ederek idari kurumların yetkilerinin ölçüsüz şekilde genişletilmesi olmuştur. Öyle ki İfade Özgürlüğü Derneğinin raporuna göre, söz konusu düzenlemelere dayanılarak Türkiye’de 2020 yılı sonu itibariyle çoğunluğu idari 464 farklı kurum tarafından 467 binden fazla web sitesi ve alan adına erişim engellenmiştir. Erişime engellenen içeriklerin tam sayısı ve engellenme gerekçesi ise kamuoyundan saklanmakta, HDP ve CHP milletvekillerinin mecliste konuyla ilgili araştırma taleplerine ise yanıt verilmemektedir.
9 – AKP’nin interneti denetleme girişimleri kadar Türkiye halklarının buna karşı direnme pratikleri de geçmişe dayanmaktadır. Örneğin 2011 yılı içerisinde Sansüre Sansür, Netdaş Hareketi, Sansüre Karşı gibi pek çok internet sitesi ve platform üzerinden düzenlenen sanal eylemler, yine aynı yıl içerisinde Facebook üzerinden örgütlenen 500 bin kişinin Türkiye’nin 31 ilinde eş zamanlı olarak ‘internetime Dokunma’ sloganıyla sokak eylemleri gerçekleştirmesi Hükümeti zorunlu internet filtresi uygulamasından geri adım atmak zorunda bırakmıştı. Dünyada internette ifade özgürlüğünü savunmak için o güne kadar yapılmış bu en geniş katılımlı sokak eylemlerinin yanında, çeşitli hacktivist gruplar sansürcü devlet kurumlarına karşı siber saldırılar örgütleyerek tepkilerini ifade etmiş, bireyler ise DNS ayarlarını değiştirerek, bunu yetmediği durumlarda ise VPN veya web trafiklerinin izlenmesini engelleyecek çeşitli yazılımları kullanmayı öğrenerek sansür mekanizmalarını kadük hale getirmiştir. Dolayısıyla Türkiye’de internetin demokratik yapısını iktidara karşı korumaya dönük ciddi bir bilincin ve bu anlamda duyarlı bir sivil toplumun var olduğunu söylemek mümkündür.
Türkiye İşçi Partisi Bilim Kurulu Dijitalleşme ve İletişim Siyaseti Çalışma Grubu