Yaşamak için sosyalizm,

Sosyalizm İçin Parti!

İçinde yaşadığımız bozuk düzen bizi her gün öldürüyor.
Şimdi bu bozuk düzeni yıkma zamanı!

Gelin, yaşamak için sosyalizm mücadelesinde buluşalım.
Sosyalizmi zafere taşıyabilmek için Parti’nin sesini ülkenin dört bir yanına birlikte ulaştıralım.

SORULARLA TÜRKİYE İŞÇİ PARTİSİ

TİP, temel haklar ve özgürlükler için işçiler, işsizler, gençler, emekliler, kadınlar ve erkeklerin yürüttüğü mücadelenin tek yumruk haline gelmiş halidir. Kapitalizmin ezme, sömürme ve ayrımcı uygulamaları karşısında emekçi halkın eşitlik ve özgürlüğe dayalı iktidarını kuracak kolektif akıl, dayanışma ve organize eyleminin partisidir.

TİP, kapitalist düzene son verip sosyalizmi kurmayı hedefler.

TİP hem siyasal parti olarak kendi saflarında hem de üyelerinin bulunduğu tüm meslek, iş ve mahalle gibi yaşam alanlarında örgütlü olmayı uğruna mücadele ettiği değer ve hedefler için olmazsa olmaz bir koşul olarak görür. Örgütsüz bir halkın zalimlerin oyuncağı olduğunu, örgütlü bir halkı ise hiçbir kuvvetin yenemeyeceğini tarih defalarca göstermiştir.

Partili mücadele yurttaşların tek tek verdikleri mücadelenin sonuca ulaşmasının yegane yoludur. İnsanca yaşanabilir bir ücret, nitelikli, laik, bilimsel ve ücretsiz bir eğitim, yaşanabilir bir çevre, temel haklar ve özgürlükler için her birimizin yürüttüğü çabalar ancak örgütlü bir güç haline gelindiğinde sonuç alabilir.

Dünyada ve Türkiye’de yaşanan sorunların çözümü olarak eşitlik, özgürlük ve adalete dayalı sosyalist bir düzen inşa etmeyi gerekli ve doğru bulan herkes TİP’e katılabilir. TİP’in program ve tüzüğü mevcut dünya ve ülke koşullarında, hangi sorunlar karşısında Parti’nin ne önerdiği ve bunu nasıl yapacağını anlattığı metinlerdir. Bu metinleri onaylıyor olmak, başka hiçbir şart aranmaksızın TİP’te örgütlü olmak için yeterlidir.

Onurlu bir yaşam, eşit, adil ve özgür bir dünya için sosyalizm, sosyalizm için parti, parti için kitlelerin örgütlü mücadelesi, dayanışma ve kolektif akıl şarttır. TİP emeğiyle geçinen her yurttaşı bu hedef için mücadeleye, bu mücadelenin bir neferi olmaya, onun aklına akıl katmaya çağırıyor.

Sermaye egemenliğinin bugün geldiği aşama, sendikasızlaştırmanın güvencesizleştirmeyi, güvencesizleştirmenin de yoksulluğu beslediğini göstermiştir. Sermaye sınıfının tüm temsilcileri, özellikle de AKP iktidarı sendikalı işçiyi düşman olarak görmüş, sendikasızlaştıramadığı sektörlerde ise yandaş gerici ve faşist sendikaların güçlenmesi için elinden geleni yapmıştır.

Güvencesizlik, bir işçinin gelecek endişesi taşıması, sürekli işten atılma korkusuyla yaşaması, sosyal haklardan tamamen mahrum kalması anlamına gelmektedir. Aslında hakkı olan pek çok şeyden mahrum bırakılmış emekçilere kimi zaman cemaatlerle, kimi zaman kaymakamlık ve valilikler üzerinden iktidarın onayıyla “sosyal yardım” adı altında kırıntılar verilmekte, emekçilerin bunlar için “şükretmesi” istenmektedir. Üstelik bu yardımların hangi ölçütlere göre kime verildiği çoğu zaman belirsiz kalmaktadır.

Tüm bu sürece toplumun dinselleştirilmesi ve gericileştirilmesi eşlik etmektedir. İşçiye “şükredersen, itaat edersen işinden atılmaz, sosyal yardım alırsın” denirken hakkını arayan işçinin karşısına biber gazı ve TOMA’lar çıkartılmaktadır.

Türkiye OECD ülkeleri arasında haftalık çalışma saati en yüksek ülkeler arasındadır. Yalnızca çalışma saatleri artmamakta, tüm sektörlerde işler daha yoğun ve yorucu hale getirilerek sömürü artmaktadır. Olağan koşullarda iki veya üç işçinin yapması gereken işin tek bir işçiye yaptırılması, işsizliğe, yoğun ve uzun çalışma saatlerine ve bunlara bağlı olarak iş cinayetlerine ve meslek hastalıklarına yol açmaktadır.

TİP, güvenceli ve sendikalı çalışmanın temel bir hak olduğundan hareketle, işçi sınıfını her sektörde, her mahallede ve ülke genelinde örgütlü davranmaya, dayanışmaya ve mücadeleye çağırmaktadır.

Türkiye İşçi Partisi’nin fikri temelleri atılırken öne sürdüğü kavramlardan biri “dayanışma ağları” idi.

TİP, pandemi döneminde olduğu gibi benzer güncel mücadele başlıklarında, işyerleri, meslek grupları, mahalleler ve başka her düzeyde dayanışma ağlarının oluşturulması için çalışır ve bunlar aracılığıyla mücadele ortaklığı sağlama çağrısı yapar. ancak devletin yapması gereken ödevleri sivil toplum olarak üstlenmeyi asla doğru bulmaz.

Sosyalistler için halk örgütleri, demokratik kitle örgütleri, sendikalar ve dayanışma ağları egemen sermaye sınıfın oyuncağı haline getirilen devletin sosyal açıklarını yamama yerleri değildir: TİP’in desteklediği ve çağırdığı dayanışma faaliyetleri devletin vermediği eğitimi vermek, devletin vermediği gıdayı dağıtmak, devletin yapmadığı yolu yapmakla sınırlı “sivil toplum faaliyetleri” değildir. Yoksulun yoksulla, kırsalın kent emekçisi ile, gencin yaşlılarla dayanışması ya da bu grupların kendi içlerinde dayanışmasını örgütlerken TİP öncelikle hak temelli mücadele örgütleri inşa etmeyi temel alır.

Bizim dayanışmamız ne bir alma-verme ilişkisi olarak görülmelidir, ne de devletin sosyal ayıplarını örtme, sadaka ile toplumu ile avutma eylemi ile karıştırılabilir. Emekçilerin, yoksunların mücadele kardeşliğinin bir parçası olarak ellerinde avuçlarındakini birbirleriyle paylaşmaları, herkesin yeteneği ve olanakları dahilinde bir diğerinin yardımına koşması komünist toplum idealleri ve değerlerimizin doğal bir yansımasıdır.

Türkiye İşçi Partisi üretim araçlarının patron sınıfının özel mülkiyetinde olmasına karşı olduğu için her türlü özelleştirmeye de kesin olarak karşıdır. TİP özelleştirme karşıtı, devletçi/kamucu ekonomi yaklaşımını üç gerekçeye dayandırır:

Birincisi, özelleştirilen kamu işletmeleri ve kamu hizmeti sunan kurumlar emekçilerin alın teriyle ve ödedikleri vergilerle kurulmuştur. İktidarlar, bu işletmeleri tüm toplumun hizmetinde olması için çalıştırmakla görevlidir. Bu anlamda, özelleştirilen tüm değerler, toplumun bütününe ait olan değerlerdir ve özelleştirmeler yoluyla emekçilerin yarattığı zenginlik sermaye sınıfına peşkeş̧ çekilmektedir.

İkincisi, kamu kuruluşları, çalışma yaşamında işçi sınıfının tarihsel mücadelesiyle sağlanan kazanımların hayata geçmesine çok daha elverişli bir alandır. Kuşkusuz, sermaye sınıfının kontrolü altındaki bir devletin ekonomik işletmelerinde de sömürü ve yolsuzluk vardır; ancak, sendikalaşma, grev hakkı, ücret, iş güvencesi, sosyal güvenlik ve diğer haklar söz konusu olduğunda bunların etrafından özel sektörde olduğu gibi kolay dolaşılamaz.

Üçüncüsü ise, sosyalist devrimin hemen ardından işçi sınıfı iktidarının elinde ne kadar güçlü bir kamu kesimi varsa bu iktidarın sosyalizmin maddi altyapısını oluşturmaya başlaması o ölçüde kolaylaşır.

Bu nedenlerle, Türkiye İşçi Partisi özelleştirmenin her türüne karşı çıkar, özelleştirmeyi savunan tüm düşüncelere karşı ideolojik mücadele yürütür. Ekonominin toplumun tümünün çıkarlarını savunacak bir biçimde merkezi planlama çerçevesinde yönetilmesini ve üretim araçlarının işçi sınıfının devleti tarafından kamulaştırılmasını savunur.

TİP, toplumda daha yaygın anılan adıyla “kadın sorununu”, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin bir parçası olarak görür. TİP, bireylerin cinsiyetlerinden dolayı toplumsal yaşamda karşılaştıkları tüm ekonomik, siyasi, ideolojik ve hukuki eşitsizlikleri mücadele konusu sayar. Bu eşitsizliğin adı erkek egemenliğidir.

Geçmişi sınıflı toplumlar boyunca bin yıllara uzanan bu eşitsizlik, kapitalizmle birlikte yeni anlamlar kazanmıştır. Kapitalist üretim biçimi, üretim sürecinde kadın emeğini çoğunlukla niteliksizliğe, güvencesizliğe, ucuz emeğe mahkum ederek erkek egemenliğini kendi kâr maksimizasyonuna tercüme etmiştir. Dahası, emeğin yeniden üretim sürecinde, bakım, büyütme, iyileştirme, hijyeni sağlama, doyurma, tasarruf etme gibi bakım emeğinin türlü kollarında kadınlar ezilme ve sömürü ilişkileri içindedir. Kadınların emeği, yeniden üretim sürecinin maliyetini düşürürken, sermaye sınıfı aradığı düşük maliyetli emek kaynaklarını ya da işçileri kolayca bulabilecektir.

Sermaye sınıfı için işçi sınıfı ailesinin bu şekilde organize olması erkek egemenliğinin nimetlerinden biridir. Hem emek sürecindeki cinsiyetçi eşitsizlikler hem de emeğin yeniden üretim sürecindeki eşitsizlik ve işbölümü, kapitalizmle yan yana, iç içe var olmuştur. Kadının sermaye düzeni tarafından çifte sömürüsü erkek egemenliğine kapitalizm tarafından getirilen evrensel bir yorumdur.

Sermaye sınıfı, tarihin farklı evrelerinde, ülkeden ülkeye değişen koşullar içinde kadınların bu çifte sömürüsünü yeni yüzlerle sürdürmüştür. Çeşitli cephelerde kadınların mücadeleleri ise burada belirleyici olmuştur. Daha yakın bir plandan baktığımızda neoliberalizmin sınıfa saldırı politikaları ile kadın düşmanlığı ve erkek egemenliği arasında paralel bir ilişki vardır. Neoliberalizm esnek istihdamı, güvencesiz çalışmayı, hizmetler sektörünün şişmesini, emeğin niteliksizleşmesini, taşeronlaşmayı hayata geçirdikçe emek sürecine daha fazla kadın çekilmiş, tüm bunlara eşlik eden cinsiyetçi politikalar da kadınların yoğunlaştığı emeği disipline etmenin araçları haline dönüşmüştür. Tüm dünyada otoriter faşizan rejimlerin yükselişi ve kadın düşmanlığının artışı bu bağlama oturmaktadır.

AKP rejiminin kadın düşmanlığı, özel hayata ilişkin talimatlardan, bedene müdahaleye, cinselliğin denetlenmesinden kadına yönelik şiddette cezasızlık politikalarına geniş bir alana yayılmaktadır. Bu bütünsel saldırı aynı bütünsellikle karşılanmalıdır.

Dolayısıyla toplumsal cinsiyet eşitsizliğini ortadan kaldırmak için ekonomik, politik ve ideolojik mücadelenin bir arada verilmesi gerekir. Kadınlar için üretim süreçlerine eşit katılım ve eşit yurttaş olarak hukuksal tam bir eşitlik talebinin yanı sıra ev içi rolden kaynaklanan ezilmişliğe karşı ev işlerinin ve çocuk bakımının toplumsallaştırılması da önemli ve güncel bir taleptir.

Kadına yönelik şiddet, dinci gerici ideolojik saldırılar, eğitim ve iş olanaklarının kısıtlanması gibi sorunlar kadınların temel mücadele konuları arasında yer almaktadır. Güncel mücadele anlamında bu ve benzeri pek çok başlık hayati öneme sahiptir.

Bununla birlikte TİP, kadınların kurtuluşu için sosyalist devrimi vazgeçilmez bir eşik olarak kabul eder. Kadınların payına çifte sömürünün, daha fazla yoksulluğun, baskının, olanaksızlığın, engellenmişliğin, eğitimsiz bırakılmanın düştüğü kapitalist düzen aşılmalıdır.

TİP ayrıca, sosyalist devrimden sonra da toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin sadece yasal düzenlemelerle aşılamayacağını, bu sorunun ancak kültürel ve ideolojik boyutları da bulunan uzun erimli bir toplumsal mücadeleyle çözülebileceğini savunur.

Toplumsal cinsiyet eşitsizliğine karşı ekonomik, politik ve ideolojik mücadele bir arada yürütülmeli ve kadınlar, kendi kurtuluşları için, şiddete, cinayetlere, eşitsizliklere ve dinci gericiliğe karşı mücadelenin en ön saflarında yer almalıdır.

TİP, ülkemiz gençliğinin hem geçmişteki hem de güncel mücadelelerini önemsemektedir. Gençlik hareketinin Türkiye tarihinde toplumsal muhalefet ve mücadelelerinin en temel güçlerinden biri olduğunun bilincindedir.

Gençlik bugün özellikle AKP rejiminin hedefindedir. Gençler, kindar-dindar nesil yaratma politikasının bir sonucu olarak, bilim dışı, özgürlük düşmanı ve gerici bir eğitim ortamıyla ve müfredatla karşı karşıyadır. Liselerin ve üniversitelerin, gençlerin ülkenin geleceği hakkında fikir yürütmesini ve eyleme geçmesini engelleyen kurumlar olarak iş görmesi hedeflenmektedir.

Öte yandan, Türkiye genç işsizliğinin çok yüksek olduğu bir ülkedir. Niteliksiz üniversite ve lise eğitiminin ve yeterli istihdam yaratılmamasının bir sonucu olarak işsizlikle boğuşan Türkiye gençliğinin ilerici ve dönüştürücü enerjisi, iktidarın gerici politikalarıyla soğurulmaya çalışılmaktadır. Ancak bu doğrultudaki çabalar ve yaratılmaya çalışılan baskı ortamı gençliğin önemli bir kesiminin beklentilerine ters düşmekte, AKP rejimi ile gençlik arasındaki uzlaşmazlıkları derinleştirmektedir.

Gençliğin hızla proleterleştiği, hem okuma hem çalışmanın kural haline geldiği, milyonlarca işsiz mezunun olduğu bir dönemde gençlik mücadelesi en önemli toplumsal dinamiklerden biridir.

TİP, AKP rejiminin öğrenci gençliği mutlak kontrolü altında tutma gücünün bulunmadığını tespit eder. Öğrenci gençliğin mücadelesini yükseltmek parti kadrolarının asli görevlerinden biridir. TİP, partili gençleri politikasının etkin öznesi ve karar alma süreçlerinin parçası olarak görür. Kendi çatısı altında kurduğu Sosyalist Devrimci Gençlik adlı gençlik örgütünü, siyasi mücadelede yetkinleşme ve gençliği sosyalizm hedefiyle buluşturmanın bir aracı olarak nitelendirir.

Kent ve ekoloji mücadelesi son yıllarda sistem karşıtı en önemli direniş mevzilerinden birisi haline gelmiştir. Dünyada ve ülkemizde kitlesel katılımların yaşandığı birçok çevre eylemi düzenlenmekte, kent ve doğa savunması amaçlı platformlar kurulmaktadır. TİP de kent ve ekoloji mücadelesini sınıf savaşımının bir parçası olarak görür ve önemser.

Sanayi Devrimi’nden bu yana kapitalist etkinliklerin çevre üzerinde yarattığı tahribat yaşadığımız ekolojik sorunların temel kaynağıdır. Bu sorunlar kendini iklim krizi, hava kirliliği, ozon tabakasının delinmesi, ormansızlaşma, çölleşme, tarım alanlarının yok olması, temiz su kaynaklarının azalması, vb. birçok başlıkta göstermektedir. Bu sorunlar hem yerel hem küresel ölçekte tüm canlıların yaşamını tehdit eder niteliktedir.

TİP, genel olarak kapitalizmin, özel olarak da Saray Rejimi’nin varlığını sürdürmesi ve rant politikalarını geliştirebilmesi için doğayı, kentleri ve kamusal mekanları yağmaladığını ya da kendi çıkarına uygun olarak dönüştürdüğünü saptamaktadır.

Patronların kâr hırsı sürekli daha fazla üretimi ve tüketimi gerektirmekte, bu da hammadde ve enerji kaynaklarının durmaksızın harcanmasına neden olmaktadır. Özellikle fosil yakıt denilen kömür, petrol, doğalgaz gibi enerji kaynakları karbon salımına neden olarak doğaya zarar vermektedir. Nükleer santraller enerjinin üretimi sırasında temiz gibi görünseler de özellikle nükleer atıkların çevreye yaydığı radyasyon nedeniyle doğada ve insan sağlığında geri döndürülemez yıkıcı etkiler bırakmaktadır.

Öte yandan AKP, rant ve yıkımdan başka bir şey getirmeyen “mega projeler” ve kentsel dönüşüm projeleri ile betonlaşmayı arttırmakta, doğal, kültürel ve kamusal varlıklarımıza zarar vermekte, kentlerimizi yağmalamaktadır.

Ekoloji sorunları yalnızca insanları değil, doğada yaşayan tüm canlıları ilgilendirmektedir. Günümüzde endüstriyel hayvancılık, ticarileşmiş tıp, hayvanların parayla satılması, kötü barınak koşulları, hayvanların yaşam alanlarından dışlanması, cinsel saldırı, öldürme ve kötü muamele gibi çok sayıda olumsuz uygulama görülmektedir.

Bunların karşısında TİP doğaya saygılı ve merkezi planlamaya dayalı bir üretim biçimini savunur. Enerji ihtiyacını arttıracak politikalar uygulamak yerine tasarruf sağlayacak önlemler almayı, fosil yakıtlar ve nükleer enerji yerine yenilenebilir enerji kaynaklarının planlı kullanımını hedefler.

Tüm yurttaşların sağlıklı ve güvenli konutlarda yaşama hakkını gözeten, afetlere karşı bilimsel ve teknik önlemleri alan, planlı ve erişilebilir bir kentleşme modelini savunur. Tarım ve orman alanlarına, sulak alanlara, canlı yaşamına, tarihi ve kültürel varlıklara zarar veren, kentlerimizi gasp eden betonlaşmayı ve mega projeleri durdurmayı hedefler.

Hayvanları eşya değil canlı ve doğanın bir parçası olarak görür, canlı-cansız tüm doğal varlıkların metalaştırılmasına karşı çıkar.