İzmir’de yaşanan su kesintileri, basit bir kuraklık meselesi değildir!
Bu kriz; kapitalist üretim politikalarının, rant uğruna doğanın talan edilmesinin ve siyasi iktidarın halkçı çözümleri yok saymasının sonucudur.
Bu yaz yaşanan büyük orman yangınları gibi, bugün İzmir’de halkın yaşadığı susuzluk da devletsizliğin en açık göstergesidir. Ne yangınlara müdahale edebilen ne de susuzluğa care bulamayan bu düzen, halka karşı örgütlenmiş, doğaya, canlıya ve yaşama karşı bir sömürü düzenidir
Tarımda vahşi sulama teknikleri, orman yangınlarının ardından imara açılan araziler, baraj ve sulak alanların maden şirketlerine peşkeş çekilmesi, suyumuzu kurutuyor. Kamu barajlarının şirketlere öncelik tanıması, PETKİM örneğinde olduğu gibi halkı susuz bırakıyor. Betonlaşma yağmur suyunu toprağa ulaştırmazken, altyapıdaki büyük kayıplar görmezden geliniyor. Bugün İzmirli saatlerce susuz kalıyor ama faturalar kabarık gelmeye devam ediyor!
Sermayenin sınırsız tüketimi görmezden gelinirken halka “tasarruf edin” deniyor. Bu adaletsizliktir! Su hakkı kısıtlanamaz, gasp edilemez!
Halkçı politikalarla su krizine son vermek için;
● Tarımda modern sulama teknikleri teşvik edilmeli,
● Ormanlar korunmalı, imar rantına son verilmeli,
● Barajlar halkın kullanımına açılmalı, özelleştirme politikaları terk edilmeli,
● Maden alanlarındaki kontrolsüz su kullanımlarına sınırlamalar getirilmeli,
● Yağmur suyunu değerlendiren projeler hayata geçirilmeli,
● Adil vergi ve tasarruf politikaları uygulanmalı,
● Yerel yönetimler altyapıyı güçlendirmeli, geri dönüşüm projeleri desteklenmeli,
● Halkın katılımıyla şeffaf yönetim sağlanmalıdır.
İzmir halkı susuzluğa mahkûm değildir! Bu kriz çözümsüz değildir, ancak çözüm halkçı ve bilimsel politikalarla mümkündür.
Türkiye İşçi Partisi olarak diyoruz ki:
Su, sermayenin sınırsızca sömürebileceği bir kâr aracı değil, temel bir yaşam hakkıdır.
Bu hakkı savunmak için mücade edeceğiz, hesabı soracağız!