TİP’ten toplumsal muhalefetin tüm güçlerine çağrı: Kayyum darbesini boşa düşürebiliriz

Diyarbakır, Van ve Mardin büyükşehir belediyeleri eşbaşkanlarının görevden alınarak yerlerine kayyum atanması, faşist bir uygulama olmanın yanı sıra, Saray Rejimi’nin yakın gelecekteki olası siyasi hamlelerinin işaretlerini de vermektedir.

31 Mart-23 Haziran seçimlerinde ciddi bir yara alan iktidar, içinde bulunduğu krizden bir kez daha demokrasiye, özgürlüklere ve halka saldırarak çıkmaya çalışmaktadır.

Emekçi halkımızın bu yeni saldırı dalgasına vereceği yanıt tarihsel bir öneme sahiptir. Sosyalistlerin, Türk ve Kürt ilerici güçlerinin, baskıya direnmenin ötesine geçen politik bir yanıt üretmesi mümkün ve zorunludur. İktidarın krizini, Saray’ın nihai krizi haline dönüştürmek elimizdedir.

1. Yaşadığımız, Saray’ın bekâ savaşıdır

İktidar, Türkiye’nin bugün içinden geçtiği ekonomik yıkım ve iç-dış politikadaki istikrarsızlığın sorumlusudur. Halka bir gelecek umudu veremeyen AKP, yaşadığı sıkışmayı “içeride, dışarıda savaş” politikasıyla perdeleme gayretindedir. Saray, iktidarını korumak için, halkları düşmanlaştırmayı, emekçi çocuklarını ölüme göndermeyi göze almıştır. Kürt halkının siyasi iradesini kırma çabası, Suriye’nin kuzeydoğusunda ABD ortaklığıyla girişilen “Güvenli Bölge” ve İdlib’de terör bağlantılı grupları koruma maceraları bir bütünün parçalarıdır. Bu sorunları parçalara ayırarak düşünmek, atılan kimi adımları “ulusal politika” olarak meşrulaştırmaya çalışmak kabul edilemez. Saray’ın emperyalist merkezlerle kol kola, ülkemizde ve Suriye’de giriştiği pervasız saldırılara karşı üretilecek ortak toplumsal tepki, “bekâ savaşı” söylemini yerle bir edebilir.

2. Kayyum, hem Doğu’nun hem Batı’nın, hem Türk’ün hem Kürt’ün sorunudur

HDP’li belediyelere kayyum atanması, demokrasiye, özgürlüklere ve halk iradesine yapılmış açık bir darbedir. AKP’nin bu adımı, muhalif partilerin elindeki tüm belediyelere de bir gözdağı anlamına gelmektedir. Türkiye’nin doğusunda ve batısında çoğu zaman farklı dinamiklerle hareket eden toplumsal muhalefet yan yana gelebilme, ortak bir mücadele zemininde buluşabilme fırsatı vermektedir. Haziran Direnişi, Cumhurbaşkanlığı referandumu, 31 Mart ve 23 Haziran seçimleri gibi uğraklarda buluşabilmiş bu iki dinamik bir kez daha ve bu defa Saray için yıkıcı olacak şekilde bir araya gelebilir. Türk-Kürt kardeşliği, bir arada yaşam iradesi ve yeni bir yurttaşlığın inşası bu mücadelelerle pekişecektir.

3. AKP ve sağ böler, çözüm soldadır

Belediyelerin gasp edilmesi, bir süredir konuşulan yeni bir “çözüm süreci” denemesinin samimiyetsizliğini de bir kez daha ortaya koymuştur. Bu topraklarda, etnik ve inanış temelinde yaşanan ne kadar ayrışma varsa, müsebbibi Türk-İslam sentezine dayanan Türkiye sağıdır. Bu sentezin bugünkü temsilcisi, attığı tüm adımlarla bölünmeyi derinleştiren AKP’dir ve bu partinin kökleri de, Kürt meselesinin çözümü değil bizzat kaynağıdır.

Türkiye’de Kürt meselesinin çözümünde ilerleme sağlanabilmesi için acil alınması gereken tedbirler, silahların susması, siyasi tutukluların serbest bırakılması, görevden alınan seçilmiş belediye başkanlarının görevlerine iade edilmesidir. Öte yandan, savaş ve kan bu coğrafyanın kaderi değildir, kalıcı barışın sağlanması mümkündür. Bunun için, gücünü halktan alan, emperyalist merkezlere inisiyatif alanı bırakmayan ve mümkün olduğunca şeffaf bir diyalog sürecinin koşulları sağlanmalıdır.

4. Bölgesel politikalar köklüce değişmelidir

AKP iktidarının ülkemizi içine soktuğu bölgesel kriz, acil ve gerçekçi politik açılımları zorunlu kılmaktadır.

Suriye’nin geleceğine, Suriye’nin halkları karar verecektir. Türkiye ile Suriye arasında bir an önce hükümetler arası diyalog kurulmalıdır. Bölgesel barışın koşullarının oluşturulması, Türkiye’deki Suriyelilerin durumu ve cihatçı güçlerin tasfiyesi iki ülke arasındaki diyaloğun öncelikli gündemleri olmalıdır. TSK’nin Suriye’deki askeri varlığı da, NATO ve ABD ile girilen angajmanlar da Türk, Arap ve Kürt emekçi halklarının çıkarlarına aykırıdır.

5. Emek mücadelesi Saray’ı yener, kardeşliği güçlendirir

Ekonomik kriz, siyasi ve toplumsal çatışmayı güncel olarak derinleştirmektedir. Saray Rejimi, kendi bekâsı, yandaşlarının, ulusal ve uluslararası patronların çıkarları uğruna emekçileri büyük bir yıkımın içine atmıştır. AKP’li veya kayyum atanan belediyelerdeki büyük israf, kayırmacılık, ağır borçlar ve emekçilerin çalışma koşulları da genel ekonomik yıkımdan bağımsız düşünülemez. Dahası, yeni ekonomik saldırıların kapıda olduğu, Türkiye’nin dört bir yanındaki emekçilerin daha ağır yaşam koşullarına zorlanacağı bir gerçektir. Saray Rejimi belasından kurtulmak ve kardeşliği sağlıklı bir zemine kavuşturmak için, emekçilere kurtuluş umudu sağlayacak mücadelelerin tüm memlekette yükseltilmesi mümkün ve gereklidir.

Paylaş: