Dört yüz, beş yüz kişilik iki kurye grubunun, bir de derneğin yöneticisi. Bu gruplar minimum saatlik ücretleri belirliyorlar. Buna rağmen liste ücretlere uymayanlar mı, mobbing uygulayanlar mı, hepsi var. Geçen yıl on beş, on altı yaşlarında bir çocuk işçinin kendi aldığı saatlik ücretin üçte birine çalıştığını görmüş. Neden, diye sorunca, “Ağbi bir yıldır çalışıyorum, yakında inşallah zam yapacaklar,” demiş. Bunun kabul edilebilir bir şey olmadığını, zaten baştan minimum asgari ücretle çalışması gerektiğini, yapılacak zam için bir lütufmuş gibi bir yıl beklememesi gerektiğini söylemiş. Anlattığı bu örneğe benzer emeği sömürülen öyle çok çocuk var ki, diyor. Onu dinledikçe işletmelerle sözleşme yapmanın pek de kolay olmayacağı anlaşılıyor. Öyleymiş. En büyük sorunlardan biriymiş. Çünkü diyor, “İşletmeler Gökay olmazsa, Ahmet; Ahmet olmazsa Mehmet yapar, diye düşünüyorlar. Bu bir dayatma. Maalesef birçok kişi ev geçindirdiği için kabul ediyor.” Grup ya da dernek olmanın avantajları dayatmalara karşı tepki verebilmek. Mobbing uygulayan ya da az ücret veren firma isimlerinden birbirlerini haberdar ediyorlar. Zaten böyle bir işi kabul eden de üç gün sonra parasını alamayıp geri kaçıyor. Bu tür firmalar sürekli eleman arıyorlarmış, gelen gidiyormuş çünkü. Diyor ki, işin hakkı verilirse iki taraf da mağdur olmayacak. Onlar sürekli eleman ihtiyacında kalmayacak, emekçi de hakkını almış olacak. Elbette tüm şartları kabul eden firmaları da bu gruplarda öne çıkarıp birbirlerine öneriyorlar. Birlikte kocaman bir güç olmak için mücadele veriyorlar. Mesela bir kurye kaza yaptığında on beş dakika içinde yüz motorcu kazazedenin yanına gidermiş. İşçi sınıfı içinde en hızlısı, diyor. Diyelim hastaneye yatmak zorunda kaldı, bin kişi, bin beş yüz kişi ziyaretine gidermiş. Grup ruhunu hayal edince etkilenmemek mümkün değil. İşte bu yüzden, diyor, moto-kuryeler sendikadan daha etkili olabiliyorlar. Sendikadan kaç kişi hastaneye ziyarete gider ki, ya iki ya üç. Dört değildir herhalde.
Türkiye İşçi Partisi’ne 2023’te katılmasında Ocak ayında yaşanan bir sorun etkili olmuş. Anlık gelişen bir olay saldırılara dönüşmüş. Kolu kırılan, kaskı parçalanan, sopalanan, bıçaklanan, motoru çalınan olmuş. Olay gecesi üç yüz kurye olay yerinde toplanmış, eylem yapmışlar. Ancak sorun çözülemedikçe ikinci gün yüz elli; üçüncü gün elli; dördüncü gün on beş yirmi kişi ve beşinci gün geldiğinde tek başına Gökay Başar kalmış geride. O zaman demiş ki, bu böyle olmayacak. TİP’i o güne kadar takip ettiğini söylüyor. Ömrünün üçte ikisini tek bir baskıcı yönetimi tanıyarak, herhangi bir siyasi partiye üye olmamanın getirdiği bir kapalılıkla geçiren pek çokları gibi içinden gelen ses onu vazgeçirmeye çalıştıysa da o vazgeçmemiş. Gereken tepkiyi veremedikleri için olayların sürmesi onun kırılma noktası olmuş. Böylece örgütlü mücadelenin değerini anladığı için TİP’e katılmış.
Bir kuryenin günde on iki saat çalıştığını, hatta bazılarının on altı, on sekiz hatta yirmi saat çalışmazsam çoluğumu çocuğumu geçindiremem, diyen arkadaşlarını anlatıyor. Günde yirmi saati tartışmaya bile gerek yok, ne kadar sürdürülebilir ki. On sekiz saat, on altı saat hatta on iki saate beden ne kadar dayanır. Part-time kurye ilanlarını aradığında sekiz dokuz saat, diyorlar. Gidilen yerlerde asansör olmayabiliyor, günde yirmi otuz kere beş kat inip çıktığınızı düşünün. Soğuk hava şartlarını, motor sürmenin uzun vadede getirdiği sağlık sorunlarını. Ayrıca öyle ileri yaşlarda yapılabilecek bir iş de değil. Yapan varsa da mecburiyetten yapıyor. Üstüne üstlük bir de kuryelere dışardan bakışın dışlayıcılığını ekleyin. Zor. Pandemide biraz dikkat çektilerse de yaşadıkları güçlükleri anlatmakta zorlanıyorlar. Bunu vekil adayı olduktan sonra daha net görmüş. Kurye olarak kendisine gösterilen tutumun vekil adayı olduğunu öğrenince aniden değişmesinden duyduğu rahatsızlığı dile getiriyor. Kurye rolüyle dinlenmezken, bırakın vekil adaylığını sadece ‘partili’ olmakla bile bir şeylerin değiştiğini görüyor. Hatta Twitter’daki bir eleştiri gazetede ‘kuryeden vekil mi olur, bal gibi olur,” diye haberleştirilince slogana dönüşmüş. Afiş, sticker bastırıp partiye getiren olmuş. Gelecekten ümitli. Kısa vadede olmasa da, orta ve uzun vadede mutlaka. 14 Mayıs’tan sonra işçilerin, emekçilerin kendi haklarını savunacağını düşünüyor.
Eskişehirspor taraftarı. Dokuz yıl lisanslı basketbol oynamış. Pek zamanı kalmasa da spor izlemeyi seviyor. Köpekleri Casper’ın adının yazdığı bir dövmesi var kolunda. Doğduğundan beri dokuz yıldır onlarla. Rap müzik dinliyor. Başucundakiler Joker, Allame, Saian.
Depremin ikinci gününde elli kişi kendi imkânlarıyla otobüs kiralayıp bölgeye gitmişler. Dönüşünde eşine ve köpeğine sarılıp yarım saat ağladığını söylüyor. Eşiyle köpeğinin, sevmenin sevilmenin, hakkı yenen herkes için mücadele etmenin her şeyden değerli olduğunu idrak etmiş. Artık apolitik olamam, diyor. Umudu kaybetmemeliyiz. Eşiyle dokuz yıldır birlikte, 3 yıldır da evliler. Ya çocuk? O ülkenin şartlarından dolayı henüz planlanmamış. 15 Mayıs’tan sonra, diyor.
Seçilirse kuryeleri toplayıp hep birlikte meclise gidecekler.
Yazar: Özlem Akıncı
Çizer: Zeynep Özatalay