PARTİLİLER ANLATIYOR
TİP'i yeni üyelerinden dinleyin.
Gezi günleri… Taksim-Nişantaşı-Abbasağa hattında zihnimde akan manzaralar ve sesler. Epeydir kafamı kurcalayan beyaz yakalı sorunsalı; örgütsüz oraya, buraya dağılmış dev bir güç. Direnişle birlikte tüm diğer emektaşlarıyla bir araya geliyor aslında. İsyan, heyecan ve umut; kontrol etmekte zorlanıyoruz doğrusu. Parklarda meclisler, örgütlenmeye çalışan insanlar; kontrolsüz akıyoruz; arayıştayız; hiçbir yere ait hissetmiyoruz, var olan hiçbir ses bizi ikna edemiyor. Umudum var; “Şehrin tüm emekçileri bir araya geliyor, artık geriye dönüş yok” diyorum içten içe. Fakat olmuyor bir türlü, toparlanamıyor. Sanki birileri bir şeyleri dayatıyor ve biz dağılıyoruz. Görüyorum ki, örgütsüz güç, bir tür anevrizmaya uğruyor. Şimdilik diyoruz, tekrar aynı mecliste buluşmak üzere, hoşça kal…”
90’ların neo-liberal formasyonundan nasibini almış her iktisatçı gibi, ülkenin aslında ne tür bir saldırıyla hangi derin kuyuya yuvarlandığını çok erken yaşlarda öğrenmiş olanlardanım. Ancak şunu da öğrendim; her saldırı, kendi savunmasını doğurur. Hiçbir şey emeğin gücünden daha inatçı olamaz. İnanıyorum ki, istisnasız tüm emekçiler, bu gerçeğe yüzlerini dönecekler. Ve yine inanıyorum ki, o gün, bugündür. Benim davam budur ve işte tam bu sebeple buradayım.
Arzu E. – Ekonomist – Ataşehir/İstanbul
Bugün Türkiye’de, neo-liberal sermaye düzeninin merkezinde bulunan öznenin insan olmadığını AKP rejiminin emekçiler hilafına attığı her adımda ve siyasi manevrasında görüyoruz.
Batıdaki gibi tampon görevi gören kurumların ve mali düzenlemelerin de yokluğunda -ki bu kazanımlar uzun yıllar süren emek-sermaye mücadelesinin ürünüdür- Türkiye’de, sermaye sınıfı el koyduğu artık-değerin üzerindeki sömürü oranını her geçen gün artırmaktadır. Bununla beraber, bu kötü ekonomik atmosferin zorunlu bir sonucu olarak, kamusal alanın akla gelebilecek her noktasında toplumu sopayla kontrol etmeye çalışan bir gestapo faşizmiyle de karşı karşıyayız.
Covid-19 salgınının yarattığı kâr kayıplarını ve bu kayıpları sömürünün sınırlarını zorlayarak, emeği en kötü sağlık koşullarında dahi çalışmaya mecbur ederek telafi etmeye çalışan kapitalistler AKP rejiminin en büyük destekçisi konumundadır. Türkiye’deki bu ekonomik/politik şartlarda toplumsal mücadelenin en samimi, en ilerici ve en insani örgütlü gücü Türkiye İşçi Partisi’dir. Eşit, özgür ve insanca bir dünya ancak emekçilerin elleriyle inşa edilebilir. Bunun tek yolu ise bu değerlerin Türkiye’deki en büyük temsilcisi Türkiye İşçi Partisi’nden geçmektedir.
Mehmet E. B. – Öğrenci – Maltepe/İstanbul
“Zamanların en kötüsündeyiz, zamanların en iyisinde…” parti programımızın başlangıç cümlesi pek çok şeyi açıkça ortaya koyabiliyor.
Zorlukla geçinen milyonlar, geleceğinden endişeli gençler, yok sayılan kimlikler ve ülkemizde ezilen daha nice kimseler ile bu kimselerin birliğinden doğabilecek güzellikler bu birkaç kelimeye işlenmiş.
İşte TİP’i seçme sebebim bu birlikteliği yaratmak için gösterilen azim ve kullanılan yöntemlerin samimiyetidir. Kişilere ütopik gelecekler çizmek veya tarihimizin onurlu deneyimlerini sonu gelmez şekilde sıralamaktansa o anda ve o konumda bireyin sorunlarına karşı dayanışma göstermeye çalışmak, kişiyle ilişkilenmek ve: “Biz de aynıyız, bak dertlerimiz aynı. Gel kardeşim yoldaş olalım!” demek bence partimizin yaptığı doğru işlerden biridir ve beni burada olmaya iten sebeplerin başındadır.
Sosyalist parti olma iddiası taşıyan partimizin halkın gözünde meşrulaşma çabası da burada olma ve çevremdekileri de TİP’te mücadeleye çağırma sebebimdir.
Ozan B. – Üniversite Öğrencisi – Adana
“Türkiye işçi sınıfına selâm!
Selâm yaratana!”
Nazım Hikmet ile tanıştığımda on iki yaşındaydım. 12 Eylül’ün hemen ertesi idi. Babamın kömürlüğe sakladığı kitapları bulmuştum. Okudukça büyüdüm, büyüdükçe içimdeki emeğin sömürüsüne olan öfke de büyüdü… Ve bütün hayatım, kişiliğim, aklım, ruhum böyle şekillendi.
Yıllar geçtikçe bu ülke topraklarında ve dünyada işçinin, köylünün, emekçinin, etnik kökeni farklı diye ötekileştirilen halkların hak gasplarına ve hatta yaşam gasplarına şahit oldum.
Öfkem ve kavgam da büyüdü…
Yüksek sesle SOSYALİZM demenin, vatan hainliğine eşdeğer sayıldığı bir ülkede siyaset yapmanın zorluklarıyla yüzleştim.
Hiçbir zaman teslim olmadım. Hakkımı yedirtmedim, kimsenin de hakkına tecavüz etmedim.
Bugün geldiğim noktada, 52 yaşındayım ve mücadelenin ölünceye kadar devam edeceğine inananlardanım.
Neden mi TİP? İşte tam da bu yüzden.
Yurttaş, emekçi, yoldaş olmanın gururuyla ve onuruyla tam olmak istediğim yerdeyim.
Ve yine Nazım Usta’nın dizeleriyle
Merhaba yoldaşlar:
“Ve dövüşebilirim…
Doğru bulduğum, haklı bulduğum, güzel bulduğum her şey ve herkes için.
Yaşım başım buna engel değil!”
Zülâl K./ İş Güvenliği Uzmanı – Muğla
Yeryüzünü hızla yok eden, milyarlarca insanı açlığa, yokluğa mahkûm eden kapitalizmin yıkılmasını; eşitliğe, kardeşliğe ve özgürlüğe dayalı sınırsız, sınıfsız, komünist bir dünyanın kurulmasını istiyorum. Her tür ayrımcılığın, ırkçılığın ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin yok edilmesini; kadınların, LBGTİ bireylerin özgürleşmesini, hayvan haklarını savunuyorum. Ezilen-sömürülen ulusların kurtuluşuna, barışa, Kürt halkının siyasi ve kültürel haklarının anasayasal güvence altına alınması gerektiğine inanıyorum. Laikliğe ve bilime inanıyorum. Bütün bunları gerçekleştirmenin işçi sınıfı öncülüğünde, örgütlü siyasi mücadeleyle mümkün olduğunu düşünüyorum. Bu mücadeleyi, özgürlükçü ve enternasyonalist bir siyasi programa, berrak bir sosyalist söyleme ve cesur bir devrimci tavra sahip olduğunu gördüğüm Türkiye İşçi Partisi’nde (TİP) vermeyi istedim. TİP’e üye olmamın sebebi budur.
Murat Uyurkulak / Yazar / İstanbul
Yıllardır dünyanın birçok yerinde olduğu gibi ülkemizde de insanca yaşamak için faşizme ve emperyalizme karşı verilen onurlu mücadele karakterini TİP muhafaza ediyor.
Türkiye İşçi Partisi, emekçi sınıfının öncüsü olma potansiyeline sahiptir.
Bunun yanı sıra TİP Genel Başkanı Erkan Baş ve Genel Başkan Yardımcısı Barış Atay’ın başta mecliste olmak üzere, her alanda emekçi halkı temsil ederken sergiledikleri mücadeleci ruh ve bir bütün olarak partinin görüntüsü, partili yoldaşlarımızın verdiğimiz bu mücadeledeki davranış ve tutumları gösteriyor ki; Türkiye İşçi Partisi, sınıfının gücünü ve sesini layığıyla temsil etmektedir.
Ve ben bugün gururla söyleyebilirim: “Ben bir Türkiye İşçi Partisi üyesiyim!”
Baran O. / Bursa / Öğrenci
Gezi Parkı eylemi ile yükselen sınıf isyanı, sosyalist etkisizliğin aşılması görevini güncelledi. Türkiye İşçi Partisi bu ihtiyaca yeniden kuruluş saptamasıyla karşılık verdi. Bu çabalar kısa sürede kitleler nezdinde ilgi çekmeye başladı. Sosyalistler toplumsal bir güce dönüşmenin adımlarını Türkiye İşçi Partisi öncülüğünde atıyorlar. Partimize güveniyoruz.
Uzun sayılabilecek bir arayıştan sonra ve araştırmanın sonucunda TİP’e üye oldum. TİP’in politik deneyimi, siyaset tarzı benim için yeni bir umut oldu. BAŞARACAĞIZ, PARTİMİZLE KAZANACAĞIZ!
Orhan Dede / Emekli / Hollanda
Haksızlığa uğrayan bizim gibi işçi kardeşlerimizin yanında olmak için, haklarını korumak için işçi kardeşlerimize daha huzurlu bir ortam oluşturmak için… İşçilerin ezilmediği, haklarının yenilmediği daha adaletli bir Türkiye için… Haksızlığa uğrayan bütün vatandaşların sesi olmak için… Sessiz kalırsak haksızlığa uğramaya devam ederiz. Oysa hep birlikte haykırırsak hiçbir güç bizi susturamaz ve hiçbir engel bizi yolumuzdan alıkoyamaz.
Ramazan G. – İdari ve İktisadi Bilimler Mezunu – İşsiz – Adıyaman