Sizler, ayakları, gözleri, kulakları, dili ve zihni olan, kendine normal diyenler, sokakta, okulda, işyerinde, kültür sanat merkezlerinde, toplu ulaşımda, apartmanlarda, sitelerde, her yerde bulunuyorsunuz. Her şekilde normalleştirdiğiniz yaşam tarzınıza göre dizayn ettiğiniz toplum dediğiniz yapının bir parçası olan bizlerin, engellilerin, hastaların, göremeyen, duyamayan, yürüyemeyen, yatalak olanların, yaşlı, sakat, özürlü, rahatsız, günahkar, toplumun yükü ve görünmeyen engelliler olarak kabul edilen nüfusun, yani yüzde 12’lik kesiminin sokaklara, okullara, iş yerlerine, sizin olduğunuz her alana girmesinden neden bu kadar korkuyorsunuz? Neden engellileri eşit yurttaş olarak görmemek için çabalıyorsunuz? Çünkü, eğer en az 5 milyon engellinin kamu-toplum hayatına katılımı sağlıklı bir şekilde sağlansaydı, her gün engellilerin kamusal hayata katılımındaki engellere şahit olacaktık. Her gün sokakta ve her yerde yaşamı bizim için değiştirmek ve yaşanılır kılmak zorunda olduğunuzu anlayacaktınız. İşte görmek ve duymak zorunda olmadığınız durum budur.
Görünür ya da görünmez olsun, fiziksel, duyusal ve zihinsel engeller koyup, nüfusu sayarken, vergi isterken, ceza verirken, içinde yer aldığımızı unutmayan ama bu toplumda kaç milyon kişi olduğumuzu bile merak etmeyen sizlere bu farkındalık gününde birkaç şey söylemek isteriz. Kendi dünyanızda yaşayan siz normaller, birçoğumuzun karşılaştığı zorlukların, engellerin ya da tehditlerin ne kadarının farkındasınız?
Bu hafta, bir yargı kararıyla bir bakımevinde kalmak zorunda bırakılan otistik Sinan’a bakım verenleri tarafından darp, şiddet ve eziyet edilmesinin bedelinin 2700 TL olduğuna karar verildi. Oysa bakım evinin sorumluluğu, Sinan’a eşit, erişilebilir ve güvenli bir ortam sunmaktı. Gelin hep beraber yargının Sinan’a yapılanlar karşısında bakım verenine verdiği bu cezayla, 2700 lirayla anlatılmak istenenin ne olduğunu anlamaya çalışalım. Hukuk; 2700 TL ceza verirken ne demek istemiştir ? ; diyelim engelli, yaşlı, bakıma ve rehabilitasyona ihtiyaç duyan bir çocuğunuz, yakınınız, akrabanız olsun. Siz eşit, erişilebilir, güvenilir ve yaşam hakkına uygun eğitim, tedavi ve terapi alsın diye resmi kurumlarımıza onu getirdiğinizde, biz burada onlara bakamadığımızda, ihtiyaçlarını karşılamakta ya da onları anlamakta zorladığımızda, onlara gücümüz yetemediğinde onlara eziyet edebilir ve şiddete uygulayabiliriz. Bunlar da görev ihmaline girmez, haksız bir güç ve nitelikli bir şiddet, yaşam hakkını ihlale girmez. Basit bir vukuata girer ki bunun cezası 2700 TL’dir.
Ayrıca biz resmi kurum olarak personelimizin daha nitelikli eğitim alması için kaynak ayırmayacağız, gereken caydırıcı önlemleri almayacağız, konunun uzmanlarından hizmet almayacağız. Engelli bakım ve rehabilitasyon hizmetlerinin neden iyileştirilmesi gerektiğini düşünmeyeceğiz. Herhangi bir ihmal, istismar, travma gibi konularda sadece küçük meblağlı para cezası ödeyerek yaşantımıza devam edeceğiz. Bizim elimizden bu gelir, bize güvenmeyin, bizim personelimiz böyle. Şükredin ki bu kadar yer var, açtık sizler için, en azından verdiğimizle yetinin. Şükredin, minnet edin.
Yani engellilik meselesi, tıpkı ekonomi, ekoloji, toplumsal cinsiyet, dış politika, kimlik gibi konular gibi ana başlıklardan biri olması gerekirken neden olamıyor anladınız mı? Çünkü, 2700 liralık bir karşılığı olan bir durumdan bahsediyoruz.
Peki sadece bu kadar mı? İktidarın marifet bilip övündüğü sosyal yardımların enflasyon ve yaşam karşısında cep harçlığına dönüştüğü, atama bekleyen binlerce engellinin her seferinde oyalandığı, bakım evlerinde canından olanların hesabını sormak için kimsenin kılını kıpırdatmadığı, komşusu gürültü yapıyor diye evinden çıkarıldığı, hatta öldürüldüğü bir yılın daha sonunda iktidara, yasaların engelli haklarını gözetmekle sorumlu kıldığı bakanlarına ve ihmalleriyle her engellinin yaşamını her gün zorlaştıran yetkililere sesleniyoruz:
Biz kutlanacak bir şey göremiyoruz.
Toplumumuzda önemli bir kesim, engellileri hala acınacak ve yardım edilmesi gereken ihtiyaç sahipleri olarak görüyor ve sadece özel günlerde sosyal medya paylaşımlarıyla hatırlıyor. Sağlamcı nüfus, engellilik durumuna yabancılaşmış bir şekilde dışarıdan bakmayı tercih ediyor. Şehirlerimiz, okullarımız, işyerlerimiz engellilere uygun şekilde dizayn edilmediği için, iş ve sosyal aktivite imkanı bulamayan engelli bireyler, zamanlarının büyük bir kısmını evlerinde dışa bağımlı ve üretimden kopuk, belki de işe yaramazlık duygusuyla, etkisiz, pasif alıcılar olarak geçiriyorlar. Kapitalist neoliberal politik ortamlarda yardımsever-iyiliksever-hayırsever düşünceli sağlamların kendilerini avuttukları vicdan mastürbasyonlarının hedefine maruz kalıyorlar. Nörotipiklerin kendilerine gösterdiği gereksiz-abartılı minnet ve şefkate maruz bırakılıyorlar.
Hal böyleyken savaş, doğal afet vb. kriz, tehlike ve tehdit anlarında en çok zarar gören kesimlerin başında engelliler geliyor. Engelli çocuklar, engelli kadınlar, engelli yaşlılar en çok unutulan, mağdur edilen, yaşam hakları unutulan büyük sorunlar yaşayan büyük bir azınlıktır. Barınma, sağlık, yaşam, güvenlik ihtiyacı engelliler için birçok sorunla birlikte daha da elzem bir duruma dönüşüyor. Deprem ve diğer riskler, felaketler engelliler için daha çok korku, daha çok kaygı ve daha çok sorun teşkil ediyor. Erişim problemlerinin daha ciddi bir hale geldiği ülkemizde artan sorunlarla sorunlar da gittikçe katmerleşiyor. Hatay örneği hala canımızı acıtmaya devam ediyor. Ama kimin umurunda? Bizim…
Deprem bölgemizde kaç engellinin bulunduğunu, kayıp olduğunu, öldüğünü, yaşam-barınma-tedavi olanaklarından nasıl mahrum edildiğini biliyor muyuz? Savaş, afet ve benzeri kriz anlarında engellilerin yasalar ile tanınmış haklarını kullanmalarını güvenceye alan merkezi kurumlarımız var mı? Dünya genelinde çatışmalar hem ülkelerdeki engelli sayısını arttırıyor hem de engellilerin çatışma anlarında daha çok risk altında kalmasına yol açıyor. Bu konuya yönelik ülkemizde ne yapılıyor? Biz söyleyelim, hiç!
Engelli insanların sayısı da artmaya devam ediyor: Gerek doğumda gerekse doğum sonrasında, yol veya ev kazalarında, hatta bazı hastalıklara zamanında ve gereken müdahalede bulunulmadığında, savaş, afet durumlarında, birçok vatandaşımız her yıl çoklu engellilik olgusuyla yüzleşiyor.
Şöyle bir sokağa çıktığınızda, kaldırımlar hareket kabiliyeti kısıtlı insanlar için geçilmezdir, ve binalar hala engelli insanların kültürel, profesyonel ve demokratik hayata tam erişimini sağlamamaktadır. Kamusal alanlar hala kapsayıcı değil, İstihdam açısından, uyarlanmış engelli çalışanlara geçici/uzun süreli istihdam sunan sosyal ekonomi girişimleri yoktur. Şirketler, engelli insanların çalışabilmesi için gerekli düzenlemeleri yapmamaktadır. Gün geçtikçe artan yaşam pahalılığı nedeniyle oturulabilir ve erişilebilir evlere ulaşmak imkansız hale gelmektedir. Uygun fiyatlı ve erişilebilir konut eksikliği vardır, iş bulmak son derece zordur ve sosyal yardımlar geçinmek için çok düşüktür.
Engellilik, etkilenen kişilerin bireysel bir özelliği değildir. Tıbbileştirilmiş ve rehabilite edici bir vizyonun merkeze alındığı bir sosyal ortamda meseleyi yardım, bahşiş ve birkaç basit iyileştirmeyle halledeceğinizi düşünürsünüz. Engellilik ne bir hastalıktır ne de tedavi edilebilir bir rahatsızlıktır. Ne suç ne de günahtır. Engellilik, politik bir meseledir. Uygun olmayan fiziksel, sosyal, ekonomik ve politik ortam ve ilişkilerden kaynaklanan sorunların merkezde olduğu yaklaşımlar bütünüdür. Engellilikle ilgili siyasi partilerin duruma baktığımızda ne görüyoruz peki ?
Diğer partilerin programlarına baktığımızda, engellilik politikası adı altında “hepsinin tek bir parti olduğu” bir başlık görüyoruz. Seçim bildirgelerinde sıkça rastlanan, ancak genellikle birkaç sayfayı geçmeyen, engellilere yönelik geleceksiz vaatler, kutlamalar, ah-vah ve şükür arasında sıkıştırılan minnettarlıklar göze çarpıyor. Partilerin tüm engellilik metinleri, engellilerin temel sorunlarının ana kaynağının sınıfsal eşitsizlikler, politik-toplumsal sağlamcılık ideolojisi, tecrit, sistematik ayrımcılık gibi esas sorunlara karşı bir çözüm sunmadığı bilinmelidir.
Tecrit, soyutlama, ayrı tutma veya ayırma anlamına gelir. Siyasi partilerin neredeyse istisnasız bir şekilde engelliler üzerinde yaptığı, soyutlama ve ayrı tutma üzerine inşa edilen bir söylem olduğunu görmekteyiz. Kağıt üzerinde demokratik ve kapsayıcı haklar tanımlansa da, bu haklar uygulanmadığı için engelliler tecrit altındadır. Evde bakım dışında nöro-çeşitli ve zihinsel, fiziksel engelli kişilere “bakım evlerinde” şiddet ve tecrit uygulandığına dair açık suç olan durumlar mevcuttur.
Salt fiziksel bir mekanla sınırlamanın ötesinde, dilde, edebiyatta, sanatta, medyada ve siyasette “görülmemek, duyulmamak, anlaşılmamak” engelli nüfusun maruz kaldığı sistematik bir tecrittir. Türkiye’de siyaset yapan herhangi bir parti, 10 milyon engelliyi ve ailesini yok sayan bir politika izlemek suretiyle, kitlesel bir tecridin derinleşmesine hizmet etmektedir.
Engelliler, evinin bir sokak ötesine gidemediği bir toplumsal düzende yaşayan bir topluluktur ve bu durum bir tür tecritin üzerine konuşulması gereken bir konudur. Türkiye’de cezaevlerinde olan hükümlü ve tutuklu sayısı 100 bin civarında iken, evde bakım desteği verilen engelli sayısı 600 bin kişi civarındadır. Tüm partilerin “engellilik” konusunda politikaları olduğunu iddia etmelerine rağmen, hangisinin iktidarda olursa olsun, mevcut yaklaşımın engelliler için özerk, bağımsız ve insan onuruna yakışır bir yaşam kurabileceği tartışmalıdır.
Parti programlarında engelliliğe ilişkin kapsamlı bir tanımlama ve çözüm politikasının sunulmaması, “engellilik sorununun engelli bireyin bedenine ilişkin bir konu olarak ele alınması” ve “çözüm için sosyal yardım/rehabilitasyon olarak özetlenebilecek sığ yaklaşımın aşılmaması,” engellilik alanında ele alınması gereken en temel meselelerdir. 10 milyon engelli ve ailesinin temel sorunları ve bu sorunlara ilişkin çözüm önerileri bu dar çerçevede ele alındıkça, engelliler ve aileleri kendi seçim gücünün farkında olmayacaktır; hak temellilikten yoksun ele alınan yaklaşımlarla bir arpa boyu ilerlemeyen sorunlarla boğuşmayı sürdürecektir. Mevcut haliyle engellilerin temel yurttaşlık haklarını tam olarak ve kendi pratiği ile tutarlı bir şekilde savunan, ne yazık ki, tek bir parti yoktur. Engelli seçmenler, “sağlamcı kötü siyasi partiler içerisinde daha az kötü olanı” seçmek zorunda bırakılmaktadır. Örneğin, 2005’te çıkarılan engelliler yasası gereğince uygulanması gereken erişilebilirlik mevzuatı 2024 yılına kadar ertelenerek uygulanmamıştır. Neden?
Sağlamcı politikalar ve politikacılar için engelli hakları öncelikli değildir. Buna dair sayısız deneyim yaşamalarına rağmen engelli toplulukları neden hala sağlamcı politikacıların karar alma süreçlerinde karar vermelerini beklemekte veya engelliler adına karar almalarına razı olmaktadırlar. Bu da bir başka sorundur.
Örneğin, sağlamcı bir belediye başkanı “‘Biz’ engellilerin elinden tutar götürürüz, her yol bitti engelli kaldı” diyebilir. Sağlamcı bir akademisyen enflasyon üzerinde “sözde bilimsel” bir açıklama yapmaya çalışırken “engelli çocukcağız” örneği verebilir. Sağlamcı bir bakan; “Gözlerin görmediği halde sana iş vermişiz. Para kazanıyorsun değil mi? Hadi bakalım” diyebilir.
Engellilerin maruz bırakıldığı ayrımcılık sağlık, eğitim, istihdam hizmetlerinden yararlanmalarını engellediğinden siyasette, ekonomi yönetiminde, medyada engelli temsili neredeyse sembolik düzeydedir. Bu alanlarda egemen olan sağlamcı ve ayrımcı dilin fark edilmesi ve terk edilmesi için kapsamlı politikalar uzun süredir uygulanmayı bekliyor.
Ülkede 10 milyon engelli yurttaş varken, ideolojik yelpazedeki yerinden bağımsız olarak siyasi partilerin; İl-İlçe yönetimlerinde, Parti meclislerinde, Genel başkan ve Genel başkan yardımcıları arasında, MYK/MKYK kurullarında, Parti komisyonlarında, Seçime hazırlık komisyonlarında, Danışma(n) Kurullarında kaç “tane” engelli var? Ya da Milletvekili, belediye başkanı adayı?
Engellilik meselesini sadece “merkezi engelli komisyonlarına bırakan” onların da yerel ve bölgesel örgütlenmeleri için hiçbir kaynak ve kadro ayırmayan, hatta merkezi engelliler komisyonu olmayan tüm siyasi partiler bu ülkede 10 milyon engelli için bağımsız bir yaşam, eşit yurttaşlık temelinde erişilebilir ve engelsiz yaşam önerebilir mi?
Engelliliğe ilişkin hayati sorunlar ve hak ihlalleri her gün yaşanırken, kamu hizmetlerinde her gün erişilebilirlik sorunları varken 10-16 Mayıs Engelliler Haftasında veya 3 Aralık Dünya Engelliler gününde sosyal medyadan mesajla, bir panel veya konferansla, bir açıklamayla engellilik sorunlarını geçiştirmek çözüme katkı sunmuyor. Siyasi partilerin biz dahil bu konuda sınıfta kaldığını görme ve eleştirel bir yaklaşımla yol haritası çıkarma zamanıdır.
Özellikle engelli oylarını yoğun şekilde alarak, onları bakım parasına mecbur eden, evlerinde tecrit halinde yaşamalarına uygun politikalar üreten iktidar, emekçilerin, yoksulların, kadınların, gençlerin iktidarı değildir. Bu iktidar, bütün varını yokunu Türkiye’deki bir avuç para babasını daha zengin kılmaya, servetlerine servet katmaya odaklanmıştır. Aynı şekilde, engelli yurttaşlarımızın bakım, iş, yaşam haklarını daha da fakirleştirmek, eve kapatmak, tecridi genişletmek, zorunlu niteliksiz kurum ve merkezleriyle iç içe yaşamaya mecbur etmek, sadece başka alanlarda olduğu gibi, engelli yurttaşları bir sömürü aracı olarak gören bir zihniyete sahiptir. Onları hazır oy olarak manipüle ettikleri bir azınlık olarak görmektedir. Temel mesele, bir zihniyet değişikliği, bir program değişikliği, köklü bir değişiklik problemdir.
İktidar ve onunla benzer ideolojide duran partiler, engellilik alanında esaslı, özgürleştiren ve bağımsız bir yaşam ideali sunan bir politika yapacaklarsa ve tecrit altındaki milyonlarca engelliyi, aileleri ile birlikte tüm yaşam alanlarına dahil edeceklerse, öncelikle yapmaları gerekenleri görmeli ve engelli emeği ve özgürlükleri yok sayılmayan eşitlikçi bir siyasetin özneleri olmalarına teşvik etmelidir.
Engelli yurttaşlar için temel haklar ve kamu hizmetleri için yapılacaklar listesi bellidir. Bu konuda BM Engelli Hakları Bildirgesi’nin sunduğu çerçeve ve Engelli Hakları Hareketi’nin hafızası güçlüdür. Engellilerin gerçek ihtiyaç ve politikalarını yerine getirmeden engelliler için hazırlanacak tüm seçim bildirgeleri “nutuk atma” niteliğindedir. Engelli kamuoyunun yıllardır dinlediği ve uygulanmayan nutuklara dur deme vakti gelmiştir.
Bizim en temel haklarımızı almak için ne yalvarmaya ne de bu haklar verildiğinde minnet etmeye ihtiyacımız var. Talep ettiğimiz şey, hiç kimsenin yardımı olmadan eşit yurttaşlığı temin etmek ve bunun için zaten yapılması gerekenler defalarca ortaya koyulmuşken, bunu yapmakla sorumlu olanların bize eşit yurttaşlık hakkımıza erişimimizi engellemekten vazgeçmeleridir.
Yani HASSASİYET DEĞİL, EŞİT YURTTAŞLIK HAKLARI İSTİYORUZ.
Şu an Türkiye’deki aileleriyle birlikte ortalama 10 milyon insanın eğitime, istihdama, kamusal hayata, en gündelik haklarına erişememesinin sebebi, bu fiziksel engel hali doğadan gelen bir durum değildir; Türkiye’nin kaynaklarının birilerinin lükslerine peşkeş çekilmesi sebebiyle engellilerin haklarının sağlanmasına harcanmamasıdır. Eğer biz eğitime ulaşamıyorsak, eşit yurttaşlar olarak yaşayamıyorsak bunun sorumlusu yine bu ülkeyi yönetenlerdir, iktidardır. Sömürüyü derinleştiren ve halkın kaynaklarını halkın çıkarları ve yaşamı için kullanmayanlardır.
Partimizin kapsayıcı, eşit, erişilebilir, engelsiz bir parti olma mücadelesine engellilerin devrimci mücadelemizin bir parçası olduğunu unutmadan, Türkiye İşçi Partili engelliler olarak; minnet etmeme, eve kapanmama ve hayatın her alanında var olma inadı ve kararlılığıyla omuz omuza olduğumuzu söylemek isteriz.
Geçen yıllarda tekrarladığımız gibi; çağrımız, başkaları gibi düşünmüyorken de, görmeden de, işitmeden de bu dünyanın kavranıp bu hayatın yaşanabileceğinde inat eden tüm engellilere. “Senin Yerin Burası” diyoruz. Gel… Tüm engelli dostlarımızı, bu hayatı başkalarının bahşettiği kadar yaşayalım isteyenlerin, önümüze koydukları engelleri de birlikte aşacak şekilde, bu normalleştirilmiş minnet etme haline karşı Türkiye İşçi Partisi saflarında mücadele etmeye davet ediyoruz.
Bizim hedefimiz, şartlarımızı iyileştirmek, eve kapandığımız halde hayatta kalabilmek değil. Bir kez daha yüksek sesle söylüyoruz ve diyoruz ki dahil edildiğimiz daha kapsayıcı, daha özgürleştirici ve demokratik bir toplum istiyoruz. Toplum hayatına katılmak, istediğimiz ve uygun şartlarda eğitim alabilmek, çalışabilmek, kendi hayatımızı kazanabilmek, sokaklarının, binalarının, okullarının tüm mekanlarının erişilebilir olduğu bir ülkede eşit yurttaşlar olarak insan onuruna uygun bir hayat sürebilmek istiyoruz.
Bunun mümkün olduğunu, bunu elde edebileceğimizi, bunun önündeki engelin de kendi engelimiz değil mevcut yöneticilerin tasarrufları, kaçındıkları politikalar ve kamu politikaları önündeki ciddi sınıfsal çıkarları olduğunu biliyoruz. Doğru ve gerçekçi politikaların üzerine çalışıyoruz. Hep birlikte mücadele edip, bu ülkeyi değiştirip erişilebilir bir partiyi ve sonrasında da yaşanabilir bir Türkiye’yi kuracağız.
Engelliler Komisyonu Olarak Engelliler adına TALEP ETTİKLERİMİZ
–HER YERDE ERİŞİLEBİLİRLİĞİ GARANTİ ALTINA ALMAK
–TAM VE TÜM EŞİT YURTTAŞLIK
-SAVAŞ, DEPREM, AFET VE TRAVMATİK OLAYLARDA BAKIM GARANTİSİ VE MAKUL GELİR
–ANA AKIM İSTİHDAMA ERİŞİMİN TEŞVİK EDİLMESİ, İŞ HAKKININ GARANTİ ALTINA ALINMASI
–UYARLANMIŞ ÇEVRE, HAREKET EDEBİLİRLİK GARANTİSİ VE ERİŞİLEBİLİR HİZMETLER
–KAPSAYICI EĞİTİM VE EĞİTİM HAKKININ SAĞLANMASI / KAPSAYICI SAĞLIK / ULAŞIM / TOPLUM ve YEREL HİZMETLER
–GÜNLÜK DESTEK İHTİYAÇLARINA CEVAP VERİLMESİ
-SOSYAL HAKLARA VE İNSANCA BİR YAŞAMA ERİŞİMİ SAĞLAMAK
-GÖRÜNMEZ ENGELLERİN TANINMASI
–HERKES İÇİN SAYGINLIK VE OTONOMİ
–ÖZEL HAYATA SAYGI
Türkiye İşçi Partisi Engelli Komisyonu – 3 Aralık 2023