17 Nisan 2022’de Türkiye’nin dört bir köşesinden gelen çiftçiler köylüler, ziraat mühendisleri, orman köylüleri, gıda egemenliği aktivistleri, akademisyenler ve çok sayıda yurttaş İzmir Kemalpaşa’da bir araya gelerek Türkiye’de tarım ve gıda krizinin kaynaklarını ve buradan çıkışın nasıl mümkün olabileceğini tartıştı.
Doğanın talanı, çiftçinin geçinememesi, yurttaşların doyamaması aynı temel sorunun yani sermaye merkezli politikaların sonucudur. İklim krizi, yangınlar, seller, kuraklaşma, gıda krizi, tarımın geçim kaynağı olmaktan çıkması, büyük kentlere yığılma, çiftçinin borç altında ezilmesi birer doğa olayı değil siyasi kararların sonucudur. Saray Rejimi altında geçirilen son 20 yıl ise geçmiş yıllardan biriken sorunları bir kriz-çöküntü noktasına getirmiştir. AKP çiftçinin, köylünün, üreticinin karşısında olan kim varsa onların siyasi koruyucusu olarak davranmaktadır.
Tarımsal desteklerin verilmemesi ya da yetersizliği, devlete ait tarım ve tarımsal destek işletmelerinin, kurumlarının tasfiyesi ya da özelleştirilmesi, bu yaşamsal işletme ve kurumların yerli ve yabancı yandaş şirketlere satılarak yok edilmesi de Özal dönemiyle başlayan, Erdoğan ile doruk noktasına ulaşan uygulamalardır.
Bu topraklar üzerinde yaşayan, eken, biçen, üreten emekçilerin, çiftçilerin geniş halk kitlelerinin doğasına, tarımına, ekmeğine yeniden sahip çıkmasının zamanı çoktan geldi, hatta geçiyor bile.
Üreticilerin yoksullaştırılması, tarımsal üretimin sürdüremez hale gelmesiyle gıdanın metalaşması ve karşı karşıya olduğumuz kitlesel açlık tehlikesi bir ve aynı sürecin ürünüdür. İçinde bulunduğumuz ve yakın gelecekte daha da derinleşmesi beklenen gıda krizinin çözümü için gıdanın üretim ve dağıtım sürecinde, meta ilişkilerinin dışında köklü bir değişim zorunludur. Bunun için hem tarımsal üretim hem de kırsal yaşamın yeniden yapılandırılması gereklidir.
Tarım Konferansı’nda Tarım ve Gıda Krizi başlıklarında atılması gereken temel ve öncelikli adımları tüm konferans bileşenleri ile birlikte tespit edilmiş ve gelecek konferanslarda da genişletilecek bir politika çerçevesi oluşturulmuştur. Temel başlıklarda öncelikle atılması gereken adımlar şu şekilde somutlanmıştır:
1. Tarım politikalarında piyasacı yaklaşıma; gıdanın metalaştırılmasına; doğayı ve küçük üreticinin toprağını talan eden tarım ve enerji politikalarına derhal son verilmelidir. Kırsal alan, Türkiye’nin kendi kendine yeten bir ülke olmasını sağlamak üzere yeniden yapılandırılmalıdır.
2. Hem daha az dış girdi kullanımına dayanan uygulamaların ihtiyaç duyduğu emeğin karşılanması, hem de şehirlerde artan nüfus ve istihdam baskısının hafiflemesi için, şehir ile kır arasında artan iktisadi ve toplumsal eşitsizliğin azaltılması ve kırsal nüfustaki düşüşün yavaşlatılmasına dönük bir kırsal kalkınma programı uygulanmalıdır. Bu program kapsamında kırsal yerleşimlere geniş kapsamlı kamu yatırımları yapılmalı, özellikle genç nüfusun kırla bağını korumak ve yeniden kurmak üzere gençlere teşvikler sağlanmalı; köylerde eğitim, sağlık, kültür ve spor alanında kamusal yatırımlar öncelik olmalıdır.
3. Kırsal alanlarda sosyal hizmetler, özellikle eğitim ve sağlık politikaları, yeniden yapılandırılmalıdır. Kırsal nüfusun tamamının bu hizmetlere eşit erişimi sağlanmalıdır.
4. Kırda toplumsal ve kültürel yaşam yeniden yapılandırılmalıdır. Her köye tiyatro, sinema, kütüphane ve spor merkezleri yapılmalı; kır ve kent arasındaki sosyal etkileşimin artması için ‘çocuk ve gençler için köy kampları’ düzenlenmeli, geleneksel şenlikler canlandırılmalı ve yeni ‘kırsal şenlikler’ düzenlenmelidir.
5. Küçük çiftçiye gerekli kamusal destek sağlanmalı, bunun için Kamu İktisadi Teşekkülleri kurulmalıdır. Özelleştirilmiş olanlar yeniden kamulaştırılmalıdır. Küçük üreticinin piyasa bağımlılığı nedeniyle yaşadığı güvencesizliğe son verilmelidir.
6. Ürün deseninde piyasa odaklı yaklaşım terk edilmeli, halkın temel gıda ihtiyaçlarının ülke kaynakları ile karşılanmasını sağlayacak, ekolojik dengeyi ve iklim krizine karşı dirençli bir ürün çeşitliliğini gözetecek tarımsal bir planlama yapılmalıdır.
7. Tarım politikası çevresel, toplumsal ve ekonomik faydanın bir arada ele alındığı, farklı bölge ve dönemlere uygun araç ve politikaların belirlendiği ve etkisinin değerlendirildiği dinamik ve bütüncül bir bakış açısıyla şekillenmelidir. Bu planlamanın yapılabilmesi için tarım-gıda sistemindeki tüm mal, ürün ve hizmetler için girdi-çıktı ve maliyet bilgilerinin toplandığı ve erişilebilir olarak sunulduğu bir kamu bilgi sistemi kurulmalıdır.
8. Köylerin kentlerle bağının yeniden kurulması için üretici-tüketici kooperatifleri arasında koordinasyon sağlayacak mekanizmalar tesis edilmelidir.
9. Tarım Kooperatifi Birlikleri etkin hale getirilmelidir. Küçük üreticilerin örgütlenerek değer zincirinde daha büyük bir paya sahip olması sağlanmalı, bunun için yasal düzenlemeler iyileştirilmeli, kooperatif mevzuatı düzenlenmeli; küçük üreticilerin tüccara ve aracılara finansal bağımlılığını ortadan kaldıracak alım destek mekanizmaları yeniden tesis edilmeli ve tabandan yukarıya örgütlenen ‘kredi kooperatifleri’ özendirilmelidir. Kentli tüketicilerin doğrudan küçük üreticiye ulaşmasını sağlayacak üretici pazarları kurulmalı, küçük üreticinin tüketiciye erişimini kolaylaştıracak kolektif ve kamusal çözümler (lojistik, soğuk-zincir depolama kooperatifleri ve kamu teşebbüsleri gibi) tesis edilmesi sağlanmalıdır.
10. Enerji, maden vb yatırımlar yüzünden verimliliğini kaybetmiş tarım arazileri rehabilite edilmelidir. İklim değişikliğine uyum kapsamında oluşturulan kaynaklar kömür ve maden gibi sürdürülebilir olmayan sektörlerden çıkışta sermayenin kaybının telafi edilmesi için değil bu sektörlerde çalışan emekçiler için kırsal istihdam ve gelir imkanlarının yaratılmasına yönelik bir planlama için kullanılmalıdır. Adil dönüşüm süreçlerinin planlamasında başta üreticilerin yer aldığı demokratik katılımcı süreçler tesis edilmelidir.
11. Tarımda kayıt dışı çalışmaya son verilmelidir. Çoğunluğu kadınlar ve göçmenlerden oluşan tarım işçilerinin çalışma koşulları yeniden düzenlenmeli, işçi sağlığı ve iş güvenliği sağlanmalı, tarımda sigortasız ve yaşam ücretinin altında ücretlerle işçi çalıştırmak yasaklanmalıdır.
12. Tarımda kadınların ve çocukların ücretsiz emek sömürüsüne son verilmelidir. Sosyal güvenlikten faydalanamayan aile işletmelerinin Bağkur primleri devlet tarafından karşılanmalıdır.
13. Kırda küçük üreticinin kuşaklar boyunca oluşturduğu bilgi birikiminin, kadim uygulamaların ve atalık tohumların korunması ve yeni kuşaklara aktarılması sağlanmalıdır. Uzun vadede petrole dayalı dış girdi kullanımı ihtiyacını düşürecek, toprağın bereketini ve direncini koruyacak, iklim değişikliğine direnç sağlayacak ve halk sağlığını gözetecek geleneksel ve modern ‘agroekolojik’ uygulamaların araştırılması ve teşvik edilmesini sağlayacak tarım araştırma ve uygulama merkezleri kurulmalıdır. Üreticilerin emek yoğun agroekolojik uygulamalarının karşılığını almasını sağlayacak teşvikler sağlanmalı, yerel-katılımcı denetim mekanizmaları teşvik edilmeli, üretici pazarları yaygınlaşmalı ve teşvik edilmeli, yerel yönetimler ve kamu kuruluşlarında alım önceliği üretici örgütlerine verilmelidir.
14. Çiftçilerin agroekolojik üretime geçişini sağlayacak, doğa ve ekoloji dostu tarımsal üretim teknolojilerine kamusal yatırım yapılmalı ve bu teknolojilere tüm çiftçilerin eşit erişimini olanaklı kılacak sosyal, örgütsel ve iktisadi mekanizmalar geliştirilmelidir.
15. Tarım-gıda sisteminde taşıma ve perakende sürecinde özellikle sebze meyve kayıplarının azaltılması için belediye ve üretici örgütlerinin katılımıyla döngüsel uygulamalar (pazar atıklarının komposta çevrilmesi, vb.) yaygınlaştırılmalıdır.
Hem ülkemizin kırsal kalkınma ve eğitim tarihinde özel bir yeri olan Köy Enstitülerinin kuruluş yıldönümü, hem de Dünya Çiftçileri Mücadele Günü olan 17 Nisan’da “Yeniden Tarım, Herkes için Gıda” başlığında yaşamsal sorunların ele alındığı konferansın önümüzdeki dönemde Türkiye’nin farklı bölgelerinde de tekrarlanması kararlaştırıldı.