SARAYA KARŞI YAŞAMI SAVUNUYORUZ!

Bugün 4 Ekim, Dünya Hayvanları Koruma Günü.

Bugüne dair söylenebilecek şeylerden biri “Can dostlarımızın yanındayız” ama biz bunu söylemeyecek, soyut şeylerden bahsetmeyeceğiz. Bugün konuşulması gereken şey, kalbine çamaşır suyu enjekte edilerek öldürülen hayvanlardır. Çöp arabalarında preslenen hayvanlardır. Kafasına kürekle vurularak katledilen köpektir. Tam da bugün, Belediye bakımevlerinde kendi dışkıları içinde ölüme mahkûm edilen hayvanlar konuşulmalıdır. Ve bugün, 5199 sayılı kanunun nasıl ihlal edildiği, gönüllülerin bakımevlerine alınmadığı, Tarım Bakanlığı tarafından yerel hayvan koruma gönüllüsü kartlarının iptal edildiği, “devrim gibi” denilen yasa değişikliğine rağmen yavru kedileri işkenceyle öldüren failin serbest kaldığı konuşulmalıdır.

“Beyaz Türkler hayvanlarınıza sahip çıkın” ile başlayıp “Avrupa nasıl çözdüyse öyle çözeceğiz” ile devam eden süreç, binlerce hayvanın ve birçok insanın zarar görmesine sebep oldu. 2004 yılında gene aynı parti tarafından çıkartılan Hayvanları Koruma Kanunu geçtiğimiz 19 yıl boyunca ne tamamen uygulandı ne de uygulanıp uygulanmadığı denetlendi. Geçici hayvan bakımevlerini denetlemekle yükümlü olan Tarım Bakanlığı, bu görevi tam olarak yerine getirmemesi bir yana, yerel yönetimlerle eşgüdümlü çalışmak üzere yerel hayvan koruma görevlisi kartı verdiği gönüllülerin kartlarını iptal etmeye başladı. Ve bu, Valinin doğal başkanı ve hayvanların yasal temsilcisi olduğu İl Hayvanları Koruma Kurulları vasıtasıyla, açık açık yapıldı. Çünkü gönüllüler, bakımevlerinin rezil koşullarını görmezden gelmedi, “kartım alınır” korkusuyla sinmedi ve cesaretle zulmü herkese duyurdular. İçişleri bünyesinde kurulan HAYDİ Birimi de aynen DKMP şubeleri gibi, evlerdeki “yasaklı ırk” damgası yemiş hayvanları ailelerinden ayırmak, şiddet gördüğü ispatlanmış köpeği koruma altına almak isteyen derneğe gözdağı vermek, ihbarlarda hayvandan değil failden taraf olmak için kullanıldı.

Bu esnada bazı Büyükşehir Belediyeleri de boş durmadı ve devasa toplama kampları inşa işine giriştiler –ki inşaat fetişinden hayvanların da nasibini almaması beklenemezdi. Henüz 100 köpeğe bile bakamayan Belediyeler, binlerce köpeğin beton hücrelere kapatılacağı, araçla ulaşımın zor-araçsız ulaşımın imkânsız olduğu yerlerde kendi merkezlerini kurdular. Kent yaşamına adapte olmuş, mahallenin sevgilisi olan, esnafın baktığı, kimi yaşlı kimi hasta, binlerce hayvanı tecrit etmek için hapishaneleri inşa ettiler.

Peki ne yapmadılar?
Özellikle yaban yaşamla sınır hattında olan yerler başta olmak üzere, evcil hayvanların kuduza karşı aşılaması yapılmadı. Bu hayvanlar kısırlaştırılarak kayıt altına alınmadılar.

Kentlerdeki hayvanlar için etkin bir kısırlaştırma-kayıt altına alma süreci işletilmediği gibi, kanunda yazan (yuvalandırma için Belediye ilan panolarını kullanma, “sahipli” evcil hayvanları kaydetme, bakımevi veya rehabilitasyon merkezleri kurma, bu işe uygun personel istihdam etme vb.) görevler yerine getirilmedi.

Kanunda açıkça yasaklanmasına rağmen, hayvanları sokaktan toplayan veteriner hekim olmayan personelin eline anestetik-narkotik maddeler verildi ve pek çok hayvan doz aşımından öldü.

Bir gecede çıkan genelgeler ya da bir kişinin iki dudağının arasından çıkan söz ile ailelerinden kopartılan “yasaklı” hayvanların konulacağı yerler de yoktu. Bu hayvanların bir kısmı, küçük nemli hücrelerinde zayıflayarak öldü, bir kısmı ise kendi dışkısının içinde öleceği günü bekliyor.

“Yasaklı ırk” diye kendi bile tespitini yapamadığı köpek ırklarını yasaklayan hükumet, üretimi-satışı yasaklamadı. Sınırlardan bavullarla ülkeye sokulup internetten satılan, derme çatma yerlerde üretilen hayvanların satışı durdurulamadı. Bunun yerine, bir yasal düzenleme ile kedi ve köpeklerin sadece pet-shoplarda barındırılması yasaklandı, satılması değil.

Üretimin çarklarından biri olan köpek dövüşleri -kanunda yasaklanmış olsa da- engellenmediği gibi, zamanın Enerji Bakanı üretim çiftliği açılışlarında boy gösterdi. Dövüş çeteleriyle uğraşan hayvan korumacılar ve hayvan koruma alanında çalışan sivil inisiyatifler, birileri tarafından göz yumulan bu çetelerin açık hedefi haline geldiler.

Dezenformasyonla, kurgu videolarla, sokakta yaşayan köpeklere yönelik nefret kampanyası başlatıldı. Çeşitli sohbet odalarında arkalarında devletin olduğunu açıkça ifade etmekten kaçınmayan bu kişiler, bireysel silahlanma çağrıları yaptı, bir uygulamayla hayvanların ve onlara bakan gönüllülerin tüm bilgilerini paylaşarak hem insanlar hem de hayvanların zarar görmesine sebep oldu. Yüzlerce şikâyete rağmen, görünmez bir el tarafından yönlendirilen bu çeteyle ilgili hiçbir şey yapılmadı.

Her yeni gün ülkenin başka bir yerinden hayvana şiddet ve istismar vakası paylaşılırken, “hayvanı mal statüsünden çıkardık, hayvana şiddete hapis cezasını da biz getirdik” diye çekinmeden gerçekdışı beyanlarda bulunan hükumete ve temsilcilerine soruyoruz: Konya’da Belediyenin bakım ve sorumluluğu altındayken kafasına kürekle vurularak barbarca katledilen köpeğin katilleri neden serbest? Mademki hayvana şiddete hapis cezası getirdiniz, neden hiçbir hayvana şiddet-istismar failine yatarı olan hapis cezası verilemiyor?

Sokakta yaşayan evcil hayvanlar dışındaki hayvanlar da yok sayıldı. Gaziantep Hayvanat Bahçesinde, Belediye Başkanının eline geçen her fırsatta kameralara poz verdiği maymunlar, kışın betonda ve kalorifere sarılarak yaşıyor. Hayvanat bahçelerinin kapatılarak bazılarının sadece birer rehabilitasyon merkezine çevrilmesi yerine, düzenlenen kanunla şahısların ve kar amacı güden işletmelerin de kendi küçük hayvan esarethanelerini kurmalarına izin verildi.

Hükumete soruyoruz:
Hayvanlara dair bu kadar yanlış uygulama, bu kadar sorun varken, sosyal medya paylaşımlarıyla, göstermelik bakımevi ziyaretleriyle geçiştirilen 4 Ekim’in gerçek hakkını verdiğinizi düşünüyor musunuz?

Biz düşünmüyoruz.

4 Ekim’i gerçekten kutlayacağımız günler için, Türkiye İşçi Partisi olarak bizler, hayvan meselesini adalet temelinde ele alarak ana meselelerimizden biri olarak gündemde tutacağız.

Bu vesileyle, hayvan hakları mücadelesini cesaret ve kararlılıkla sürdüren, hayvan koruma işini gönüllü olarak üstlenmiş herkesi, tüm sivil inisiyatifleri selamlıyoruz.

Paylaş: