AKP/Saray iktidarı son Anayasa değişikliği ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi ile ilgili olarak “Meclis artık daha güçlü” olacak diyordu… 27. Dönem TBMM bu açıdan bir ilk deneyim olarak önemli ve gerçeğin hiç de AKP’nin ve Saray’ın iddia ettiği gibi olmadığını yaşayarak görüyoruz.
Bugün basına yansıyan fotoğraf bunun bir göstergesidir.
Fotoğrafların hikâyesi
Fotoğrafla başlayalım, hikayesi şöyle…
AKP, TBMM’yi kendi oyuncağı sanıyor. Meclis’i işlevsizleştirmek için elinden geleni yapıyor ve sadece kendi ihtiyaç duyduğunda kullanabileceği bir enstrüman olarak görüyor. 2 Ocak günü Libya Tezkeresi örneğinde gördüğümüz gibi gerektiğinde olağanüstü toplantıya çağırıyor, istemeyince çoğunluğuna dayanarak olağan toplantının yapılmasını bile fiilen engelleyip tatil yaptırıyor.
Açık söyleyeyim, bu yaklaşım zoruma gidiyor, kabullenemiyorum. Meclis’in bir oyuncağa çevrilmesini, halkın milletvekillerine verdiği görevin de baştan savma davranışlara indirgenmesini kabul etmediğimizi göstermek için bugün Genel Kurul’daydım. “Aç-kapa” yapılacağını bilmeme rağmen, belki fırsat olursa durumu tutanaklara da geçirmek için Genel Kurul’a gittim. Başkanlık Divanı oluşmadığı için Meclis açılmadan kapandı ve söz de alamadım. Meclis personeli tatilde olmadığı için meclis fotoğrafçısı da çalışıyordu ve fotoğraflarımı çekti, fotoğrafların hikayesi budur.
Bu bir protestodur. AKP’nin bir oyuncağı açıp kapatır gibi, musluk açar kapatır gibi, Meclis’i çalıştırmak istediğinde açıp, istemediğinde kapatmasını kabul etmeyeceğimizi göstermek istedim. Bunu kabul edilemez bir davranış, halk iradesinin gasp edilmesi ve halka karşı büyük bir sorumsuzluk olarak değerlendiriyorum. Belki gücümüz yetmedi ve kapanmayı engelleyemedim ama her fırsatta “Biz bu millete hizmet için geldik” diyenlerin böyle bir niyet taşımadığının bir kez daha görülmesine ufak bir katkı koyduğumu düşünüyorum.
Fotoğrafların ötesi
Bu vesilesiyle bir-iki ek yapayım…
TBMM’nin çalışma usulleri ve uzun yıllara dayanan teamülleri var. Benim gördüğüm bu usül ve teamüllerin gücü eline geçirmiş olanların istediği gibi çekiştirdiği “kurallara” dönüştürülmüş olduğu bir garip tablo.
Örneğin Meclis’in denetim görevi fiilen engelleniyor. On beş binin üzerinde soru önergesinin yalnızca yaklaşık 1500’ünün yanıtlanmış olması, yüzde 90’nın yanıtsız kalması bunun bir göstergesidir. Örneğin Berat Albayrak kendisine sorulan tam 478 sorudan sadece 4 tanesine yasal sürede cevap vermiş, Süleyman Soylu ise 1111 sorudan 16 tanesine yanıt vermiş!
Bir başka veri paylaşayım, 2019’da verilen 1492 Araştırma önergesine karşılık sadece 4 araştırma komisyonu kurulmuş.
Kanunlaşan kanun teklifleri içinde AKP’li vekiller tarafından imzalananlar dışında çıkmış tek bir kanun yok. Dikkat edin, imzalanan diyorum zira pek çok kanunun mevcut anayasaya aykırı biçimde esas olarak Saray’da hazırlanıp Meclis’teki işlemlerin basit birer prosedür olarak görüldüğünü de eklememiz gerekiyor.
Bugün örneğini gördüğümüz istediğinde olağanüstü toplantıya çağırıp istediğinde olağan toplantı günlerinde Meclis’i çalıştırmamak bu genel yaklaşımın bir devamı ve tam AKP’ye yakışan bir tutum.
Resmi olarak söylenmese bile kulislerdeki gerekçe, okulların tatil olması nedeniyle milletvekillerinin de tatil yapması. Açıkçası çocuklarımızın yoğun ders programlarının ardından tatili hak ettiğini düşünüyorum, vekiller de işlerini yaptıkları sürece elbette tatil yapsınlar ama en azından benim olduğum dönemde AKP’lilerin bunu hak ettiklerini söyleyemeyeceğim.
Öğrencilerimiz çalışıyor tatili hak ediyor ama AKP’li vekiller tatili hak edecek halk yararına hangi yasayı yaptılar, bir tane örneği var mı?
Bugün tatil yapmak yerine memleketin gerçek sorunlarını konuşmak mümkündü oysa…
Mesela iş cinayetlerinde hayatını kaybeden işçilerin yüzde 99’unun sendikasız çalışan işçiler olmasından hareketle ne çok konu konuşabilirdik.
Kadın cinayetlerini, geleceği yok edilen gençlerimizi, açlık sınırındaki asgari ücreti, patronlar servetlerini büyütürken yoksulluğa mahkum edilen metal işçilerinin grev hazırlıklarını gündem yapabilirdik
Son söz yerine…
TİP 1,5 yıldır Meclis’te sadece söz hakkı alabilmek, halkın gerçek sorunlarını Meclis gündemine taşımak için bile yoğun bir mücadele veriyor. İktidar ise, insanların konuştuğu değil konuşturulmadığı, gerçek hiçbir sorununun konuşulamadığı bir TBMM yaratmak istiyor.
Bu tablo, Meclis’i çalıştırmayan, tüm alanları, kurumları hareketsiz kılıp her şeyi Saray’ın keyfiyetine mecbur bırakan bir iktidar dayatmasına işaret ediyor.
Bu durumun sadece TBMM çatısı altında verilen mücadeleyle değişmeyeceği açık. Türkiye’deki tüm sorunların olduğu gibi bu sorunun çözümü de “asil” olanın yani halkın duruma el koyması.
Meclis’te halkın bize verdiği sorumluluğu en iyi biçimde yerine getirmek için elimizden geleni yapmaya çalışacağız, halka karşı işlenen tüm suçları dilimiz döndüğünce gücümüz yettiğince anlatmaya ve engellemeye uğraşacağız. Toplumun büyük bir çoğunluğunu oluşturan işçilerin, emekçilerin, kadınların ve gençlerin sesini TBMM’ye de taşımak için çabalayacağız.
Ancak en önemlisi halkın kendi kaderini belirlemek için kimseyi vekil olarak görmemesi, kendi işini kendi görmesidir. Attığımız her adım, söylediğimiz her söz buna yaradığı sürece anlamlıdır.