23 Haziran seçiminin yarattığı tartışma ortamı, doğal olarak, sürüyor. Öyle görünüyor ki, bu tartışma 23 Haziran’da da son bulmayacak, yeni veçheler kazanıp devam edecek.
Bu durumu normal karşılamak gerekiyor. Çünkü hem Saray iktidarının konuya yaklaşımı ve attığı adımlar, hem de konunun gerçek mahiyeti, 23 Haziran seçimini bir belediye başkanlığı seçimi olmaktan çoktan çıkardı.
23 Haziran’da rejimin de muhalefetin de kaderinde belirleyici olacak bir referandum için gidiliyor sandığa.
Tablonun nasıl bir anda bu renge büründüğünü anlamak önemli. Sadece yaşananları daha iyi anlamak için değil, 23 Haziran’a kadar ve ondan sonrasında yapılıp edileceklere dair bir öngörüye sahip olmak için de önemli.
***
Türkiye’de çeşitli partiler ve siyasal odaklar arasındaki seçim ittifakları, genellikle söz konusu seçimin kazanılması amacıyla oyların bitiştirilmesi olarak anlaşılır. Bunda bir yanlışlık da yok elbette, seçim ittifakı zaten bu amaçla yapılıyor. Haliyle, seçim ittifaklarında seçimlerin ve onun hemen kısa erimli sonuçlarının ötesinde bir uzlaşı ve hedef birliği aramak gereksiz bir çaba.
Ancak, özellikle de otoriter güçlerin iktidarda olduğu koşullarda, ittifak düzlemi salt seçim işbirliği ile açıklanamaz; o ittifakın amacı seçimi kazanmak olsa da. Çünkü, iktidar bloku türü ittifak düzenleri, seçimdeki oy toplamının ötesinde rejimin niteliğine ve geleceğine dair bir büyük uzlaşıyı ve hedef birliğini ifade eder. Etkisi, kapsamı, stratejisi tekil seçim uğraklarını aşar.
Ve dahası, iktidar bloku türü ittifak düzenleri, seçimi kazanmak için değil, seçimi kazandıkça kurulur. Böylesi ittifak düzenlerinde seçim başarısı bir hedef değil, ittifakı ve iktidarı korumayı sağlayan yakıt haline gelir. Bu biçimde girilen seçimlerde alınan mağlubiyetlerin tahribatı da dolaysız olarak iktidar blokunun ittifak kurma kapasitesini zayıflatır.
Deyim yerindeyse, seçim ittifakları muhalefet güçlerinde işe yarayan bir modeldir. İktidar bloku türünde ittifak düzenleri ise, esas olarak, “iktidarda ittifak” anlamına gelir. İktidar elden kaydıkça, ittifak da soluklaşır.
Türkiye’yi 23 Haziran’da seçime götüren süreci anlamak için muhakkak akılda tutulması gereken konu bu.
***
Sadece 31 Mart’ın ardından gelen günlerde değil, YSK’nın seçimin iptalini kararlaştırdığı günden bu yana da Saray Rejimi’ni ayakta tutan iktidar blokunda ağır bir tahribat yaşandığı inkar edilemez.
Daha somut olarak baktığımızda ise, Saray Rejimi’ni ayakları üzerinde tutan ittifak düzeninin birden fazla odak ve aygıt arasındaki uzlaşıma ve hedef birliğine dayandığını söylemek zorundayız.
Her şeyden önce, bir parti hüviyeti giderek aşınsa ve Erdoğan’ın kişisel makamına indirgenmiş olsa da AKP yönetimi içinde farklı seslerin, eleştirilerin, huzursuzlukların sık sık gün yüzüne çıktığına tanık oluyoruz. Benzer şekilde AKP’nin ‘küskünler’ denilen eski kadroları da gizlemeye ihtiyaç dahi duymadan eleştirilerini ortalığa saçıyor, hatta bazılarının yeni bir parti hazırlığında olduğu neredeyse kesinleşmiş görünüyor.
İkinci konu, Cumhur İttifakı’nın bileşenleri arasındaki mecburi evlilik görüntüsüdür. Birçok AKP’linin seçim yenilgisini MHP ile ittifaka bağlamasına paralel olarak, MHP’liler de seçimin ve Cumhur İttifakı’nın kendilerine kazandırdığını söylüyorlar zaten. Ancak yine de 23 Haziran hendeğini beraber atlamak zorunda olduklarının farkındalar ve şu anda ittifakın harcını bu mecburiyet belirliyor.
Üçüncüsü, 17 yıldır hiçbir seçimde görülmemiş biçimde, sermaye sınıfının temsilcileri ya açık ya da örtük biçimlerde AKP’yi eleştiriyor, hatta İmamoğlu’yla doğrudan ilişki geliştirmeye yöneliyorlar. Hep bekledikleri ‘yapısal reformlar’ın bir kez daha seçim sonrasına ertelenmesi, bu tavrın gerçek nedeni elbette. Ancak, bu tavır, kamuoyu kanaati oluşturma potansiyeli açısından AKP cenahının canını hayli sıkıyor.
ABD gibi ‘stratejik ortak’ların, devlet bürokrasisi içerisindeki organ ve aygıtların farklı tutum ve seslerini de yukarıdaki tabloya eklemek gerekiyor.
Peki, sonuç?
***
Yukarıda özetlediğimiz ve iktidar blokunun ittifak düzeninin teklemeye başladığını gösteren örneklerden (bir anlamda) hiçbir sonuç çıkmaz esasında.
Çünkü, başlarda vurguladığımız gibi, bu tür ittifak düzenleri, seçimi kazanmaktan çok, seçimi kazandığı için kurulur, güçlenir, pekişir. Haliyle, AKP de ne yapıp edip 23 Haziran seçimini kazanmak zorundadır, ki sarsılmaya ve sıvaları dökülmeye başlayan ittifak düzenini bir kez daha kurabilsin.
İşin doğrusu, eğer gerçekten AKP 23 Haziran’dan bir galibiyetle çıkarsa, parti içindeki ve kenarındaki muhaliflerden MHP’ye, dış güçlerden sermayeye kadar tüm kesimlerle bu ittifak düzenini kurar da.
O yüzden, bu tablodan (bir anlamda) hiçbir sonuç çıkmaz dedik.
Tabloyu ve yakın geleceği değiştirecek olan unsur, 23 Haziran’da AKP’nin kaybetmesi olacaktır.
AKP, öyle olunca, sadece İstanbul seçimini değil, kendisini iktidarda tutan ittifak düzenini işleten erki, siyasal-ideolojik önderliği, ekonomik ve lojistik kapasiteyi de yitirmeye başlayacaktır.
İktidarda ittifak, iktidarın kaybetmesine bağışık değildir çünkü.