Anayasa’nın 2’nci maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti bir “HUKUK DEVLETİ”dir. Anayasa Mahkemesi kararlarında Hukuk Devleti’nin bir niteliği de Anayasa ve yasalarla kendini BAĞLI sayması olarak tanımlanmıştır.
Anayasa’nın 153’üncü maddesine göre, Anayasa Mahkemesi’nin kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri BAĞLAR.
Anayasa’nın 90’ıncı maddesi uyarınca milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Öyle ki, temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır. Türkiye Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni 1950 yılında imzalamış, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) zorunlu yargı yetkisini 1990’da kabul etmiştir.
Anayasa’nın 138’inci maddesine göre, hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.
Anayasa Mahkemesi’nin Mehmet Altan ve Şahin Alpay ile Enis Berberoğlu hakkında verdiği kararlar, alt mahkemelerce uygulanmamış veya kararların gereği yerine getirilmemiştir. Bu kararların uygulanmaması veya yerine getirilmemesi, Anayasa’nın 2 ve 153 no’lu maddelerinin açık ihlalidir.
AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan dün, AİHM’in HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş hakkındaki kararına ilişkin “Bizi bağlamaz” ifadelerini kullanmıştır.
Erdoğan’ın dünkü sözleri Anayasa’nın 2 ve 90 no’lu maddelerine aykırıdır. Dahası, 138’inci madde ihlal edilerek açıkça anayasal SUÇ işlenmiştir. Erdoğan, mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat vermiş, tavsiye ve telkinde bulunmuştur.
AİHM kararlarının uygulanmaması Avrupa Konseyi yaptırımıyla sonuçlanabilir. Ancak bundan daha önemlisi, HUKUK DEVLETİ ilkesinin fiilen ortadan kaldırılmasıdır.
Türk Dil Kurumu Sözlüğü’ne (TDK) göre, diktatörlük kelimesinin anlamı “Egemen ve mutlak siyasi bir gücün, bir veya birçok kişinin oluşturduğu bir yürütme organınca, denetimsiz olarak yürütüldüğü siyasi düzen”dir. Yürütme organının başındaki şahsın içine girdiği yol, TDK Sözlüğü’ne göre “DİKTATÖRLÜK” rejimlerini anımsatmaktadır.
Gelinen aşama, yürütmenin başındaki Erdoğan’ın, kendisine siyasi rakip olarak gördüğü herhangi bir kişi veya kurumu yargıya talimat vererek etkisiz hale getirmesini tarif etmektedir. AİHM’in Demirtaş kararı da esas olarak, mahkemelerin kararlarındaki bu siyasi amaca işaret etmektedir.
Bu yöntem pekâlâ, yürütmenin başındaki şahsın, meşru siyasi yollarla kendisini koltuktan indirebilecek nitelikte siyasi rakip olarak gördüğü herhangi bir kişi için de uygulanabilir. Bugün HDP ve onun eski eş genel başkanı için işletilen ve açık ki milyonlarca yurttaşımızın siyasi iradesine saldırı anlamına gelen yol, sosyalistler, Millet İttifakı’nı oluşturan partiler veya gelecekte kurulacak herhangi bir siyasi parti ve onun liderini de hedef alabilir.
Öte yandan, görevlerinde bağımsız olması gereken, anayasa, kanun ve hukuka uygun karar vermeleri anayasal bir zorunluluk olan hakimlerin siyasi talimat veya saiklerle karar vermeleri suç olmanın ötesinde ADALET duygusuna vurulan en büyük darbedir.
Türkiye İşçi Partisi olarak, kendisini muhalefet olarak adlandıran tüm siyasi parti başkan ve yöneticileri ile Hukuk Devleti ilkesini savunan tüm yurttaşlarımıza açık çağrıda bulunuyoruz.
Bugün sessiz kalınacak gün değildir. Bugün sessiz kalmak, Hukuk Devleti ilkesinin ayaklar altına alınmasına destek vermek, suça ortak olmak ve kendi sonunu hazırlamaktır.
Tüm hakimlere sesleniyoruz.
Mesleğinizin onuru, tarafsızlık ve bağımsızlık gibi en temel ilkeleri açık bir saldırı altındadır. Bu saldırıya boyun eğmek, telafisi mümkün olmayan sonuçlara neden olacaktır.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.
Türkiye İşçi Partisi