MEB’in Yeni Müfredat Taslağı: Dindar, Kindar ve İtaatkâr Çocuklar İsteniyor

19 Milyon 162 Bin 29 Çocuğun Bugününe ve Yarınına Kim/Kimler Karar Veriyor?

Mevcut hükümetin uygulamaları ile eğitim, siyasal iktidarın kendi ideolojisini dayattığı bir alana dönüştürülmektedir. Bunun bir yansıması olarak “Türkiye Maarif Modeli” başlıklı yeni müfredat tasarısı ise bu ideolojiyle uyumlu tek tip bireylerin yetiştirilmesi amacını gerçekleştirmeye yönelik bir hamledir. AKP iktidarı için eğitim sistemini bir ideolojik aktarım mekanizmasına dönüştürme hazırlığı aslında uzun bir süredir devam etmekteydi. Bunun ilk adımlarını 2004/2005 öğretim yılında okul öncesinden üniversiteye kadar bütün öğretim programlarını değiştirerek atmıştır. Bu değişikliği yeterli görmemiş olacak ki hız kesmeden 2006/2007 öğretim yılında ve daha sonra da 2017/2018 öğretim yılında üçüncü kez müfredat değişikliğine gitmiştir. Son olarak 26 Nisan 2024 tarihinde tüm kademeler için yeni bir öğretim programı kamuoyu ile paylaşılmıştır.  

AKP iktidarı boyunca eğitimde laikliği, bilimi, toplumsal faydayı, evrensel demokratik değerleri dışladı, bunların yerine sermayenin çıkarlarını ve dinsel ve milli değerleri temel aldı. Özellikle iktidarını konsolide ettiğini düşündüğü 2011 seçimleri sonrasında kendi İslami-milliyetçi suretinde bir Türkiye’yi yaratmak üzere eğitim sistemini yoğun bir İslamileştirme sürecine soktu. Biyoloji kitaplarından evrim konusu çıkarılıp yerine yaratılış düşüncesi getirildi. 2012 yılında uygulamaya geçilen 4+4+4 eğitim sistemi ile zorunlu din derslerinin yanına fiilen zorunlu hale sokulan üç seçmeli din dersi (Kur’an-ı Kerim, Hz. Peygamberimizin Hayatı, Temel Dinî Bilgiler) getirildi. Okul müdür ve müdür yardımcıları çoğunlukla İmam-Hatip veya İlahiyat Fakülteleri mezunlarından olan öğretmen ve eğitimcilerden seçildi. Bizatihi Erdoğan’ın kendisi tarafından asıl hedefin “kindar dindar nesiller” yetiştirmek olduğu ifade edildi.

Laik ve bilimsel eğitimin tarumar edildiği, evrensel demokratik değerler yerine İslami-milli değerlerin ideolojik bombardımanının hakim kılındığı, çıraklık eğitimi ile okulda olması gereken çocukların işçileştirilerek halkın geniş kesimlerinin değil sermayenin çıkarlarının güdüldüğü eğitimin yeniden yapılandırılması sürecinde yeni bir perde de “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” Yeni Müfredat Taslağı’dır. 

19 milyon 162 bin 29 çocuğun bugününe ve yarınına kim nasıl karar veriyor?

Müfredatta yapılan her bir değişiklik eğitim felsefesinden öğretim yöntem ve tekniklerine, ölçme değerlendirmeden ders kitaplarına, öğretmenlerin iş yüklerinden öğrenciye sunacakları ders materyallerine kadar kapsamlı, geniş bir alanı etkilemektedir. Asıl ve doğrudan etki 3-17 yaş aralığında 19 milyon 162 bin 29 çocuğun bugünü ve yarını üzerindedir. 

Bu kararı çocuk istismarı ile adları yan yana anılan cemaatlerin “bir sivil toplum kuruluşu” olduğunu savunmakta bir sakınca görmeyen eğitimin başındaki Eğitim Bakanı mı veriyor?

“Her okulu imam hatip lisesi” yapacağını söyleyen iktidar partisi mi veriyor?

Karma eğitimi tartışmaya açan iktidarın yeni gerici ortakları mı veriyor?

Bunun arkasında kimin olduğunu bilmiyoruz. Çünkü MEB hazırladığı taslak müfredatta kimlerin katkısı olduğunu açıklamadı. Ama kimin katkısı olmadığını biliyoruz:

Çocukların bir katkısı yok,

Öğretmenlerin bir katkısı yok,

Ana babaların bir katkısı yok,

Alanda yıllarca çalışmış sendikaların ve demokratik kitle örgütlerinin katkısı yok,

Bu programdan doğrudan etkilenecek hiç kimsenin katkısı yok.

Katkı sunanların isimleri olmadığı gibi metinlerin içinde referans/kaynakça gösterimi de yer almıyor. 

Eğitim Bakanını çocukların eğitimiyle ilgili alınacak her türlü kararda katılımcılık, demokratiklik ve denetime açıklık gibi ölçütler etrafında başta çocuklar olmak üzere konunun tüm taraflarından sadece “temenni” almaya değil onay olmaya davet ediyoruz. 

Müfredat değişikliği kararlarının gerekçelerinin izini “dindar nesiller yetiştirmeyi” hedefleyen iktidar partisinin parti programlarında ya da cemaatlerin sınırları aşan açıklamalarında sürmek istemiyoruz.

Bugüne kadar hazırlanan müfredat metinlerinin hiçbirinde yapılması önerilen değişiklikler bilimsel yöntemlerle toplanmış verilerle gerekçelendirilmemiştir. 2017/2018 öğretim döneminde yapılan değişikliklerin hangi gerekçelerle bugün geçerliliğini yitirdiğine ve değiştirildiğine dair hiçbir veri sunulmamıştır. Eğitim bakanının, uzun yıllardır hazırlıklarını yaptıkları müfredat değişikliği gerekçelerini bilimsel temellere dayandırarak açıklamasıgerekmektedir

Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli dindar nesil yetiştirme projesinin bir parçası mı?

Eğitim Bakanının; “bize ait ve bizim değerlerimizle inşa edilmiş, bizim referans değerlerimizin ışığında oluşturulmuş bir eğitim sisteminin inşası için gerekli çalışmalarımızı tamamladık, yakın zamanda kamuoyuyla paylaşacağız inşallah”  açıklamalarının ardından yeni program kamuoyuyla paylaşılmıştır. Ancak dikkatli incelendiğinde programın temel yapı taşlarının iddia edildiği gibi “bize ait” olmadığı fark edilmektedir. Programda başta ABD’de uzun yıllardır uygulanan UbD (Understanding by Design) modelini, Avrupa ortak diller çerçeve programını (CEFR) ve IB uluslararası bakalorya programının yaklaşım ve kavramlarını görmekteyiz. Ancak yine öğretim programı belgesinin hiçbir yerinde tüm bu kaynaklara açıkça referans gösterilmemiştir. 

İnsan hakları ilkeleri ile temellendirilen, yüzünü uygarlığın ortak mirasına dönen ve bilimsel donanım ışığında eleştirel düşünebilen ve ilerici bireyler yetiştirmeyi hedefleyen bir müfredatın hazırlık aşamasında dünyadaki iyi örneklerden faydalanılmasında elbette bir beis yoktur. Ancak hem küresel örneklerden faydalanıp bunlara referans vermeyen hem de tam aksine “millilik” söylemiyle hamaset üreten iktidarın bir çelişki içerisinde olduğu açıktır.

Yeni müfredatın en baskın kavramlarından biri “değer” kavramı olarak belirlenmiştir. Başta “adalet”, “saygı” ve “sorumluluk” olmak üzere duyarlılık, merhamet, estetik, temizlik, sabır, tasarruf, çalışkanlık, mütevazılık, mahremiyet, sağlıklı yaşam, sevgi, dostluk, vatanseverlik, yardımseverlik, dürüstlük, aile bütünlüğü, özgürlük değerlerinin okul öncesinden liseye kadar kazandırılması hedeflenmektedir. Yoruma açık, özellikle okul öncesi başta olmak üzere belirli kademeler için çocuk düzeyine uygun olmayan değerler tüm derslerin içeriklerine dahil edilmiştir. Daha dikkatli bakıldığında temel meselenin bazı evrensel değerleri ambalaj gibi kullanıp “kindar ve dindar nesiller” yetiştirmek üzere “milli ve manevi değerler” ibaresi altında eğitimin dinselleştirilmesi olduğu görülmektedir. Esas mesele, Ekim 2020’de “kültürel hegemonya kuramamış” olduğunu itiraf etmek zorunda kalan AKP iktidarının eğitim yoluyla bu alanda vites arttırmaya karar vermiş olmasıdır. 

Kaldı ki Eğitim Bakanlığının yeni nesillere “değer edindirme” kaygısı yeni değil. 2021 yılında Millî Eğitim Bakanlığı (MEB), Diyanet İşleri Başkanlığı ve Gençlik ve Spor Bakanlığı arasında imzalanan “Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum (ÇEDES)” projesi kapsamında “manevi danışman” olarak görevlendirilen imam, vaiz, din hizmetleri uzmanı ve Kur’an kursu hocaları, 2022 itibariyle MEB okullarında eğitim gören öğrencilere “değerler eğitimi” vermeye başladı ve 2023 yılında imzalanan ek protokolde proje, erken yaştaki ilkokul öğrencileri dahil tüm öğrencileri kapsayacak şekilde genişletildi. Yeni müfredatın önemli bir boyutu haline getirilen “değerler eğitimi” için diyanet işlerinin okullara girmesinin önü açılmış oldu.

Sadeleştirme mi karmaşıklaştırma mı? Eğitim bakanının sadeleştirme gerekçelerini veri temelli sunmasını ve yeni müfredatta sadeleştirilen bölümleri kamuoyuyla paylaşmasını istiyoruz.

Ayrıca, ders sayısı ve süresini değiştirmeden yapılan “%35’lik” sadeleştirme söylemi gerçeği yansıtmamaktadır. Bu haliyle müfredatın hacmi önceki programlara kıyasla 4 kat artarak 3000 sayfanın üzerinde bir dokümana dönüşmüştür. Bu veri de bize göstermektedir ki yapılmak istenen şey öğrencilerin ihtiyaçlarını gözeten bir sadeleştirme değil, Saray Rejimi’nin ideolojik hedeflerini bir resmi metne ayrıntılı bir şekilde geçirmektir. 

87 kavramsal bileşen, 403 alan becerisi göstergesi, 189 sosyal duygusal öğrenme göstergesi, 21 eğilim, 170 okuryazarlık süreç bileşeni, 403 erdem-değer-eylem göstergesi ile yeni müfredat tam bir bileşen, gösterge ve eğilim kalabalığıdır. Bu sürecin bir paydaşı olarak uygulama deneyimleri dahi alınmayan öğretmenlerin bu kalabalıkla baş etmesi beklenmektedir.  Öğretmenler, böyle bir müfredatın varlığında daha ağır bir iş yükü ile karşılaşacak, pedagojik yetkinliklerini bir kenara bırakıp elinde kontrol listeleri ile öğrencilerinin davranış göstergelerini kovalayan birer teknisyene dönüşecektir.

Ölçme değerlendirme alanında yapılan değişiklikler yeni bir liseye ve yüksek öğretime geçiş sistemi değişikliği anlamına mı geliyor?

Önerilen müfredatta bir yandan beceri odaklı ve “anlık” değil “süreç” odaklı değerlendirmenin hedeflendiği iddia edilmekte diğer yandan da Liselere Giriş Sınavı  (LGS) ve Yüksek Öğretime Giriş Sınavı (YKS) hala bir sonraki kademeye geçişi belirleyen “anlık” değerlendirme sistemleri olarak varlıklarını sürdürmektedir. Önerilen müfredatın çelişkilerle dolu olduğunun göstergesi bir de bu şekilde açığa çıkmaktadır.

Eğitimin gerçek ve yakıcı sorunları hasıraltı edilmektedir.

• Zorunlu eğitim kapsamında okullaşma oranının %100’e ulaşamadığı,

• 2023 verilerine göre 442 bin 643 çocuğun eğitim sistemi dışında kaldığı,

• Kız çocukları, engelli çocuklar, anadili Türkçe olmayan çocuklar ve kırsalda yaşayan çocukların her geçen gün eğitim dışına çıkma risklerinin arttığı,

• Neredeyse 15 yaşındaki her 5 öğrenciden 1’inin okuma, matematik ve fen alanındaki temel yeterliliklere ulaşamadığı,

• Alacağı eğitimin ve bunun için yapılacak yatırımın, güvenli/güvenceli bir gelecek inşa etmeye yetmeyeceğinin farkında olan ortaokul çağındaki çocukların okulu bırakarak çalıştığı ve aile bütçesine katkıda bulunmak zorunda hissettiği,

• Açlık sınırının altında yaşam koşullarına sahip, beslenme çantası boş binlerce öğrencinin bir parçası olduğu eğitim sisteminde, yeni müfredatla “huzurlu insan”, “huzurlu aile ve toplum” yaratmayı hedefleyen Eğitim Bakanı eğitimin bu gerçek ve yakıcı sorunlarını hasıraltı etmektedir.

Bu ve benzeri tartışmalara ve itirazlara karşın Eğitim Bakanı 2024/2025 öğretim yılında okul öncesi, ilkokul 1, ortaokul 5, lise 9. sınıflarda yeni müfredatın uygulanmaya başlayacağını açıkladı.

Veri temelli bilgi sunmayı tercih etmeyen Eğitim Bakanı’ndan yeni müfredat için yaklaşık 10 gündür yapılan değerlendirmelerin şeffaf ve bilimsel bir analizini bekliyoruz. Programa ilişkin görüşler hangi yöndedir? Programın hangi yönleri sorunlu, hangi yönleri uygulanabilir görülmüştür? 

26 Nisan tarihinden bu yana yapılan tüm tartışmalar bir kere daha insanların eğitime ve bilime olan inancını sarsmıştır. Bugün görev elbette laik eğitimi ve bilimi temel alan başta öğretmenler, akademisyenler, sendikalar, demokratik kitle örgütleri ve 19 milyon 162 bin 29 çocuğun geleceği ile doğrudan ilgili her yurttaşa düşmektedir. 

Çocuklarımızın laik ve bilimsel eğitimden süreklikoparılan, dogmatik bilgilerin ve ideolojik değerlerinbombardımanına maruz bırakıldığı, sormayan, sorgulamayan, üretmeyen, derin ve anlamlı öğrenmeyen, “itaatkâr, kendine sunulanı düşünmeden tartışmadan kabul eden, evrensel değerlerden değil de “milli ve manevi” lafzı altında dışlayıcı, ayrımcı değerlerle yüklenmiş ön yargılı bireyler olarak yetişmesini istemiyoruz. Pilot uygulaması yapılmamış yani hiç denenmemiş bir müfredatın özellikle okul öncesi, ilkokul 1, ortaokul 5, lise 9. sınıf öğrencileri üzerinde denenmesinikabul etmiyoruz.

Tüm bunlara izin vermemek elimizde! Türkiye İşçi Partisi olarak çocuklarımızın geleceği adına başta öğretmenler, veliler, sendikalar ve demokratik kitle örgütleri olmak üzere ilgili tüm kesimleri laik, bilimsel, parasız ve nitelikli bir eğitim hakkı için hep beraber mücadeleye davet ediyoruz.

Paylaş: