Her yere götüren halay

Geçenlerde gündeme geldi: Türkücü Mahmut Tuncer “Mantık sizi A noktasından B noktasına götürür. Halay ise her yere” demiş…

Mantığa başvurarak bir noktadan başka bir noktaya gelmeye çalıştığımız durumlar oldu; herkesin olmuştur. Ancak, hiç halay çekmediğimizden (“halaya durmadığımızdan” mı demeliydik?) işin o tarafı konusunda deneyim sahibi değiliz.

Halay sahiden her yere götürür mü?

Tuncer’in dediği doğrudur diyelim ve öyle devam edelim.

***

Görüşümüz şu: Sol siyasette iktidara yönelik strateji, temel olarak ve başka her şeyden önce ülkedeki sınıf mücadelelerinin mevcut durumundan, egemen siyasetin niteliğinden ve biçiminden hareketle geliştirilir. Başka her olgu, bu arada dünyadaki güç dengeleri, dünyaya o an için damgasını vuran genel eğilimler, ülkenin uluslararası konumu ve ilişkileri, az önce söylediğimize göre ikinci planda kalır. 

Bu yaklaşım ya da yöntem, sizi A noktasından (mevcut durum) B noktasına götürür. Baktınız götürmüyor, A noktasından C noktasına gitmeye çalışırsınız. Böyle devam eder. Henüz uzak olsanız bile her durumda bir “iktidar perspektifi” vardır. 

Bizce doğrusu budur; ama başka yaklaşımlar da olabilir.

Örneğin, yukarıda önerilenin yerine küresel jeopolitiği, dünyadaki mevcut güç dengelerini, ülkenin bu dengelerdeki yerini ve (muhtemel) yönelimlerini en başa koyarsınız ve siyasal stratejinizi buradan kalkarak kurmaya çalışırsınız.

İşte o zaman halay çekmeye başlarsınız ve bu halay sizi gerçekten “her yere” götürebilir.

Halay, sizi ilk yaklaşımın “tam karşı tarafta” gördüğü kim ve ne varsa hepsinin yanına, yakınına, çevresine taşıyabilir. Türkiye söz konusu olduğunda milliyetçiler, faşistler, Osmanlı özlemcileri, büyük patronlar, şirketler, işçi satan gerici sendikalar, çekilen halay sırasında uğranılan duraklar arasında yer alabilir.

***

“Polemik yazısı” gibi gidiyor; ama işin önemli “metodolojik” yönleri vardır.

Biraz düşününce anahtar sözcüğün “megatrend” olduğu sonucuna varıyoruz. Tanımı şöyle:  “Geleceği her alanda etkileyip şekillendirecek büyük ölçekli toplumsal, ekonomik, siyasal, çevresel ve teknolojik değişimler…” Sözcük görece yeni sayılsa da özellikle 20. yüzyıldan başlamak üzere dünyanın seyir defterini dolduran “megatrendler” hep olagelmiştir.

“Metodoloji” demiştik; bununla ilgili üç noktanın altını çizeceğiz.

Birincisi: Pek çok kesimin “Aaa, bak işte megatrend” dediği her gelişme öyle olmayabilir. Örneğin 20. yüzyıl başlarında ortaya atılan “süper” ya da “ultra” emperyalizm tespiti pek çok öngörüsüyle birlikte yanlış çıkmıştır. Aynı yüzyılın 30’lu yıllarında liberalizmin, sonlarına doğru da ideolojilerin bittiğini, hatta tarihin sonunun geldiğini ilan eden “megatrendler” de tespit edilmişti… 

İkincisi: İşin ekonomik, toplumsal-sınıfsal ve kültürel boyutlarından pek söz etmeden yalnızca jeopolitiğe, dünyadaki emperyal güç dengelerine ve bunların istikametine bakarak çıkarılan eğilimlerin, başkalarına üstünlük sağlama peşindeki güç odaklarıyla birlikte sosyalistlerin de yönünü belirlemesi gerektiğini düşünmek için inandırıcı hiçbir gerekçe bulunamaz.

Üçüncüsü:  Dünyadaki gelişme ve değişmeler belirli bir “megatrende” işaret etse de etmese de bu gelişmeler belirli bir ülkedeki sol öznenin iktidar stratejisini üzerinden kurması gereken ve yazının başlarında söz ettiğimiz temellerin yerini alamaz.

Alırsa, her yere götüren halay da başlamış olur…

***

20. yüzyıl başları solun aklına “süper” ve “ultra” ön ekleriyle tanımlanan, sistemin “bütünleşmesine” vurgu yapan emperyalizm fikrini düşürmüştü. Biliyoruz; Lenin, “soyut bir olasılık” olarak eğilimi kabul etmekle birlikte sosyalist öznenin güncel pratiğine yön verecek bir olgu sayılmasını kıyasıya eleştirmişti…

21. yüzyıl başlarında ise bu kez küresel kapitalist sistemin aşırı bölündüğü, rakip güç odaklarının birbirleriyle dalaştığı, bu arada kimi “ittifakların” yoklandığı bir dünyayla karşı karşıyayız.

Dün, sosyalizmin yönünü “ultra-emperyalizm” olgusunun belirleyeceği fikri ne idiyse, bugünün farklı dünyasında bu yönü bu kez “darwinist” özellikleri bas bas bağıran bir rekabette seçilen tarafın ya da tarafların belirleyeceği fikri de odur, o kadar geçerli sayılabilir.

Kuşkusuz, bütün bunlar sosyalizm gibi bir hedefi olanlar için söylenmiştir.

Paylaş: